GÜNÜMÜZDE İSLAMCILIĞIN BAŞARILARI
SELÇUK BAYRAKTAR..
Selçuk bey, 1980 İstanbul doğumlu aslen Trabzon Sürmene'li olan bir ailenin çocuğudur.
Robert kolejini bitirdikten sonra sırası ile;
- İTÜ Elektronik mühendisliğini bitirdi.
- Amerika 'da insansız hava araçları üzerinde master yaptı.(burslu olarak)
- Robotik araçlar üzerinde de Amerika'da doktora yapmış.
Bu delikanlı ülkesine dönmüş ve mesleği üzerindeki özel tasarım ve projeleri üzerinde yatırım yapmış.
Kendi aile imkanları ile askeri bakımdan
stratejik olan İHA ve SİAHA'LARIN imalatını gerçekleştirmiş.
2023 yılı öncesinde insansız savaş uçağını teslim edecek...
Kendi ifadesi ile, bu stratejik silahların ülkeye sağladığı maddi imkan milyarlarca dolardır. Ancak en önemlisi ülke savunması ve güvenliği açısından taşıdığı önemdir.
Bu parayla ölçülmez...
Selçuk beye ;
" ihraç edilen bu stratejik silahlar bize karşı kullanılırsa ne olacak?" diye sorulur.
Enteresan bir cevap verir:
“Yazılım kimdeyse kontrol ondadır. Bizim irademiz dışında kimse bu silahları bize karşı kullanamaz.” der.
Garip değil mi?
Biz elin gavurundan aldığımız helikopter, uçak, iha ve benzeri silahların yönetimi yine gavurda idi. Çünkü o araçların beyin yönetimi olan "yazılım" onların elinde idi.
F-16'ların yazılımını Erdoğan döneminde millileştirdik.
Pkk ile onun için mücadele edemiyorduk.
Yerden kalkan uçaklarımızın rotası, amacı, hedefi düşman tarafından Pkk'ya iletiliyordu.
Afedersiniz ama;
Namus bizim ama kullanması Amerika ve Avrupa'ya aitti...
Erdoğan ve ailesinin bu memlekete yaptıklarını tarih altın harflerle yazacaRabbim bu delikanlıdan razi olsun!
Allah daha fazla imkan, güç, kuvvet ve kudret nasip etsin.
GÜNÜMÜZDE İSLAMCILIĞIN BAŞARILARI :
10 Eylül 2019
PUSULA İNTERNET GAZETESİNDEN İKTİBASTIR)
İslam’a candan ve samimiyetle bağlanan ve hizmet eden herkes, onu yükseltirken aslında kendileri de, manen ve maddeten yükselir ve gelişirler. İslam’ın erken dönemindeki Arap Kavimlerin; Orta dönemde bizim Milletimizin; son elli yılda da Ülkemizdeki İslamcıların durumu bunun en açık göstergesidir.
Nitekim 1960’lı yıllarda Ülkemizde İslamcılık Hareketi başladığında, ona bağlanıp sarılanların % 90’ı köylü idiler. Bilimden habersiz, sosyo-ekonomik ve sosyal statü yönünden çok zayıf, devletle hiç tanışmamış onu bilemeyen, özgüven sorunu tavan yapmış, bir dava uğrunda birlikte hareket etmeği pek beceremeyen, yönetme ve yönetilmenin, hele devlet yönetmenin ne ve ne demek olduğunu hiç bilmeyen bir topluluktu. Ancak bütün bu alanlarda mahir olan Rahmetli N. Fazıl Kısakürek, Şule Yüksel Şenler ve özellikle Prof. Dr. Necmettin Erbakan ve yakın arkadaşlarının öncülüğünde yapılan ç
alışmalarla, hem insanlar davayla bütünleştiler, hem de her alanda kendilerini yetiştirme yoluna girdiler. Daha 1970’li yıllarda, bilgiyle donanmış birer hatip olarak hem davayı, hem karşı davaları öğrendiler. Bunların birbiriyle alakalarını kurdular ve meşru dairede kendi davalarını nasıl üstün kılacaklarının yollarını buldular. 1970’li yıllardaki başarılı ilk hükümet deneyimlerinden sonra, özellikle 1980’li yılların ortalarından itibaren, demokratik yollarla elde ettikleri yerel yönetimlerle adım adım üstün başarılara yürüdüler. Bu iki deneyim, onlara özgüven de verdi. 1990’lardan itibaren de Ülkemizin hem yerel, hem de merkezi yönetiminde, en büyük ve en başarılı ekip olarak karşımıza çıktılar. Oralardaki üstün başarılar, yıllardır İslamcıların, başarılı bir çizgiyle iktidarda olmalarını sağladı. Pek çok başarılar elde ettiler, Ülke içinde ve dışında, aleyhimize oynanan pek çok oyunu da bozdular.
Bunların başında da, Avrupa ve içeride vesayet sisteminin, birlikte planlayıp uygulamaya koydukları, yaklaşık 150 yıllık planları vardı. Bu, Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte elitlerin hedefinde millet düzeyinde bir değişim ve gelişim değil, tamamen bir ‘başkalaşma’ projesine dönüşmüştü. O gün emperyalist Batı da aynı çizgide idi. Bunun için bu iki güç birleşerek, yeni bir millet, yeni bir dil, yeni bir tarih ve yeni bir din ‘yaratma’ sevdasıyla yola çıktılar. 1920’li, 30’lu ve 40’lı yıllarda doğrudan ve açık bir şekildeki devlet zoruyla, 1950’li ve 60’lı yıllarda da, yine devlet desteği ile, ancak biraz daha ‘soft’ bir şekilde bu planı uygulamağa koydular ve bunda çok ta ısrarcı oldular. 1970’lere gelindiğinde, bu projenin büyük bir kısmı tamamlanmak üzere idi. İşte tam o esnada, İslamcılar faktörü devreye girdi, uzun, zorlu, planlı, sabırlı ve istikrarlı çalışmalarla, bahsettiğim Batıcı ve vesayetçilerin 150 yıllık bu meş’um planları bozuldu. Eğer, Allah korusun, İslamcılar siyasete girmemiş olsalardı, belki de şimdiye o plan tamamlanmıştı.
İşte İslamcılar, son 50 yıllık devrede, ileride etraflıca yazacağım belli pek çok alanda sıkıntıları, sorunları ve başarısızlıkları olmasına karşın, aşağıda belirtilen temel konulardaki şu büyük başarılara imza attılar:
1- Bahsettiğimiz, milletimizin tarihten silinmesi fermanı olan, 150 yıllık o projeyi akamete uğrattılar, sonuçsuz bıraktılar. Bu, aslında milletimizi ve diğer İslam Milletlerini uçurumun kenarından kurtarmaktır.
2- İslamcılar, bir siyasal parti olarak sahaya girdiğinde, asırlarca İslam’a hizmet etmiş olan Halkımız, Müslüman, ancak Batıcı ve vesayetçilerin 150 yıllık bu meş’um planlarının uygulanması sayesinde, Milletimizin İslam hakkındaki bilgi ve yaşama düzeyi nötr olmaya yaklaşmıştı. İşte İslamcı hareket, Milletimize, unutturulmağa çalışılan kendi inancını, tarihini, dünya görüşünü ve bakış açısını yeniden onun önüne getirdi, ona sundu, yeniden onu kuşanarak milli hedeflere yürümesini sağlamağa çalıştı. Bunda çok ciddi anlamda başarılı da oldu.
3- İslamcılar bu dönemde, siyasal partiler başta olmak üzere, Ülkedeki bütün kesimleri etkiledi. Artık herkes, ister istemez Milletimizin inancına tarihine ve kültürüne en azından saygılı olmağa başladı. Bütün partiler artık adaylarını, muhafazakâr ve inançlı insanlardan seçme hususunda yarışa girdiler. Halen de öyledir.
4- Devletimizin kuruluş sürecine, Milletimiz özellikle dâhil edilmemiş ve hep dışarıda tutulmuştu. Yeni Devletimizin vizyonu, misyonu, organizasyonu ve yapılanması, tamamen halktan kaçırılarak, kapalı kapılar ardında, Millete rağmen ve milletin asla tasvip edemeyeceği bir tarzda, küçük bir elit grup tarafından belirlenmişti. Bu durum da devletle Millet arasında derin uçurumlar açmıştı. Devletine isyan etme geleneği olmadığı için Milletimiz, kendi devletine karşı, sadece ‘pasif bir direnişe’ geçmişti. Buna karşın Devleti yöneten kadrolar, Millete baskı uygulamış ve bunu sürekli artırmışlardı. Milletimiz bunu da sabırla karşılamıştı. Ancak uzun yıllar, Devletle Millet, birbirinden uzak durmuştu.
İşte İslamcılar, Devlet Millet kaynaşmasının önündeki bu çelişkileri bir bir ortadan kaldırdı ve bu kaynaşmanın önünü açtı. Böylece bütün Devlet kurumlarımız ve yöneticileri, yavaş yavaş Milletimizin çizgisinde, Milletimizle bütünleşmeğe başladı.
Böylece İslamcılar: yukarıdaki dört maddede belirttiğimiz gibi Halkı, vesayet partilerini ve Devlet Sistemimizi en çok etkileyen kadrolar oldular.
5- 1970’li yılların başında, hiç bilmeden çıktıkları bu yolculukta, yerel ve merkezi yönetimi çok iyi tanıdılar. Çok iyi kadrolar yetiştirip, bir bütün halinde Ülke yönetimini öğrendiler, belediye ve merkezi yönetimde çok büyük başarılara imza attılar.
6- Hem gönül coğrafyamıza, hem de mazlum milletlere çok büyük destek vererek, oralarda gönülleri fethetme yolunu açtılar.
7- Emperyalizmin hem dünyada, hem de ülkemizde oynadığı oyunları, çok iyi okudular ve çok iyi çözdüler. Böylece emperyalizme karşı çok ciddi bir mücadele başlattılar, hem ülke içinde, hem de ülke dışında, bugüne kadar görülmemiş bir vakar ve kararlılıkla ona karşı mücadele ettiler. Emperyalizmin karizmasını çizdiler, zaman zaman onu yendiler ve dünya milletlerinin korkusunu giderip gözlerini açtılar, özgüvenlerini sağladı ve geliştirdiler.
8- Ülkemiz baştanbaşa bir şantiye haline getirildi ve pek çok alanda, çok büyük ve başarılı projeler ürettiler, uyguladılar; kalkınma, gelişme ve ilerlemeyi ciddi anlamda sağladılar.
Bunlara, daha pek çok başarılar da eklenebilir.