SİZ RABB'LERİNİZLE BİRLİKTE SAVAŞIN | SİZ RABB’İNİZLE BİRLİKTE SAVAŞIN

SİZ RABB’İNİZLE BİRLİKTE SAVAŞIN

 SİZ RABB’İNİZLE BİRLİKTE  SAVAŞIN

Bizler burda bekleyeceğiz, 
insanlık adına çıkmış olduğunuz bu yürüyüşün sonundaki zaferinizi görmek için.
Evet, sizler çıkın bu yürüyüşe.
Olurda kazanırsanız, bizler o zaferin ardından, mutlaka yanınıza geliriz ve sizlere katılırız, daha doğrusu zaferinizin üzerine çökeriz diyorlar. 
Fakat hiç ama hiç inanmıyorlar, kazananların bu yürüyüşe çıkanların olacağına.
Kim mi bu yürüyüşe çıkanlar ve inanmadıkları bu kitle?
Ve nedir bu yürüyüşün içeriği ?
 
Onlar ki, Rabblerini vekil olarak tayin edip, O’nun istediği istikamette yola çıkarak, yeryüzünde özgürlüğü ve adaleti hakim kılmaya çalışanlardır.
Tüm benlikleri ile vicdanlarının ve yüreklerinin sesini dinleyen ve Rabbimiz bize yeter diyen ve sahip oldukları tüm değerleri, bu hedef uğrunda feda eden bir avuç fedakar insanlardır.
Özgürlüğün ne olduğunu, teslimiyetin ne olduğunu, kulluğun ne olduğunu, köleliğin ne olduğunu ve bunların fıtrattaki yansımasının nasıl ve ne ölçüde olacağını çok iyi bilen, doğru bir şekilde bu gerçekliğin, hem insan hayatında hemde toplum hayatında yer bulmasını isteyen, vicdan ve yürek sahibi kişiliklerdir.
 
Onlar bireysel ve toplumsal barışın ne olduğunu ve nasıl vücut bulacağını çok iyi biliyorlar. 
Çünkü salatı ve selamı çok iyi biliyorlar.
Öyle ki hiçbir şekilde içten pazarlığı olmayan, gelecek kaygısı olmayan, gizli ajandası olmayan, fıtratlarının sesini dinleyen omurgalı insanlardır.
Onlar sadece ve sadece Rabbleri karşısında eğilen, onun dışında hep dik duran, kişilik sahibi insanlardır.
Evet, omurgalı özgür insanlardır.
 
Bir de omurgasızlar var.
Lafa gelince slogan atıyorlar, sahipleniyorlar, bizlerde bu yürüyüşte sizlerle beraberiz diye. 
Bizler de özgürüz diye.
Hatta yola da çıkıyorlar. Fakat kısa bir yürüyüşten sonra yan çiziyorlar, geri kalıyorlar.
Çünkü salat ağır geliyor, yürüyüşün getirmiş olduğu sorumluluklar ağır geliyor.
Paylaşmak, yardımlaşmak, fedakarlık, yük taşımak nefislerine ağır geliyor.
Ve ağırlığı kaldıramıyorlar.
Her türlü zaferinize ortak oluruz, kazanmış iken bizlerde yanınızda oluruz diyip, sahte samimiyet sergiliyorlar.
Bunu söylerken de hiç bir şekilde yüzleri kızarmıyor.
Kim mi bunlar?
Özgür ve salat üzere olduğunu iddia eden fakat özgürlüğün ve teslimiyetin ne olduğunu bilmeyen, kula kulluğu özgürlük olarak algılayan kişiliksizlerdir.
Yada iblis ve avenelerinin tehditlerinden korkup ona teslim olanlardır. 
Bizler akıllı olanlarız, sizler gibi ezik ve düşük bir topluluk değiliz diyorlar.
Fakat tüm bu ikiyüzlülüğe rağmen, Rabbimizin rızasını kazananlar da bizler olacağız diye caka satıyorlar.
Her yerde boy gösteriyorlar.
Esas özgür olanlar bizleriz diye bar bar bağırıyorlar.
Son derece şatafatlı ve lüks içersinde keyif sürerken bu mirası sahiplenerek, yürüyüşün kazanımlarını da kimseye bırakmıyorlar.
Yaptıkları, sadece sembolik ve kulağa hoş gelen fakat fıtrata ağır gelen iki üç kelime, giydikleri ve neye karşılık geldiği belli olmayan üç beş metre çaput ve nereye, ne amaçla, kime secde ettikleri belli olmayan ritüeller.
 
Son günler de her yerdeler.
Yüreği bir kenara bırakıp, şovmenlik yapan, yolu yürümekten ve sonunu getirmekten aciz olan zavallılar.
Sadece hamaset yapıyorlar.
Sadece kendilerini parlatıyorlar.
Kendilerinin de inanmadığı ve salladıkları hikayelerle kendi koltuklarını, kendi geleceklerini sağlama almaya çalışıyorlar.
Hiçibir zaman ama hiç bir zaman Rabblerini vekil olarak görmüyorlar. 
Sadece öyle görünüyorlar ve iblisin vesvesesini üstün kılıyorlar.
Çünkü iblis, onların nefislerine hoş gelen sunumlarda bulunuyor, egolarını sürekli pofpofluyor, ayaklarının yere basmamasını sağlıyor.
Bundan dolayı iblis’e şükranı yok sayamıyorlar, saymıyorlar.
 
Yeryüzünde bu yürüyüşün ve bekleyişin görüntüsünü her yerde görmekteyiz ve bunun en somut yansımasını da Gazze’de görüyoruz.
Bu yola çıkışın ve yürüyüşün en onurlu ve sabırlısını burada görüyoruz.
Tam bir yıl oldu.
Gökyüzünden yağan onca bombaya ve iblisin kinine rağmen, fıtratın zaferini ve sabrını görmekteyiz.
İyilik ve kötülük adına, özgürlük ve kulluk adına, bir an olsun tereddüt etmeden bu yürüyüşü sürdürüyorlar.
Görünen o ki sürdürmeye de devam edecekler.
Çünkü, Rabblerinin onları beklediğine tüm yürekleri ile inanıyorlar.
 
Birde bu mücadelenin sonucunu bekleyenler var. Bekliyorlar ki kazanan ortaya çıkınca onun yanında yer alacaklar.
Yanar dönerler, her an konumlanacak şekilde tavır içerisindeler.
“Ama”larla her iki mücadeleyi ve onun temsilcilerini idare ediyorlar, ettiklerini sanıyorlar.
Riske girmiyorlar, kazanımlarını feda edemiyorlar, kendilerini üstün görüyorlar, bundan dolayı kibir sahibiler.
Kibirlerinden de en ufak bir eksiltme yapmıyorlar, eksiltme bir yana artırdıkça artırıyorlar.
Ve kibrin yansıması, biz burda bekliyoruz diyorlar.
İnanın,
Rabbimiz de bekliyor. 
Onun terazisi en hassas olandır.
Ahmet Sait Yurtseven