Seçim Sonuçlarının Ana Nedenleri Nelerdi? | Seçim Sonuçlarının Ana Nedenleri Nelerdi?

Seçim Sonuçlarının Ana Nedenleri Nelerdi?

 SEÇİM SONUÇLARININ ANA

        SEBEBLERİ NELERDİ?
 
   “ D a y y a ‘ t ı’l - l e b e n e
             f i’s - S a y f i “
 
     Arapların meşhur darb- ı meselidir şu yukardaki ifade.
   Derlerki badiyede, yani bir köyde çocuklarıyla dul kalan çok fakir bir kadıncağız varmış. Çocukları yiyecek ve içecekleri arasında da en çok süt ve yoğurt severmiş. Kendisi ve diğer komşularının yazın olsa da, kışın süt ve yoğurdu olmazmış. Sürüleri ve çok sayıda develeri olduğu için sadece köy ağasının kış mevsiminde südü ve yoğurdu olurmuş. 
   Çocukları acıkınca “ halib, leben” yani süt yoğurt diye ağlar, o dul kadıncağız da kah kendisi kah da çocuklarını ağanın evine gönderir süt, yoğurt aldırırmış. Bir gün çocuk ağaya gidince, ağa  çocuğa;
   “ Sen gitte annen gelsin..” demiş. Kadın çekinerek gitmiş, “  bu durumda bir hinlik var ama hayırlısı..” diyerek ağanın yanına gitmiş.
   Ağa kadına ; “ Bak hatun! Bu iş senin için de çocukların için de zor oluyor. Hep gel git yapıyorsunuz. Senin eşin kimsen de yok, çocuklarını da al bize gel. Biz de yoğurtta var sütte var…” demiş. Kadıncağız bu teklifin ne anlama geldiğini anlayınca adamı reddedip bir hışımla ağanın huzurundan ayrılmış. 
   Mevsim yaz olduğu için, az da olsa diğer komşularında süt olduğu için, onlardan çocukların talebini karşılıyormuş. Gel zaman git zaman kış olmuş ve ağadan başka da kimselerde süt yoğurt yok. Çocukların yine evde 
“ halib, leben, halib leben !” feryadı yükselmeye başlamış. Çocuk bu ne anlar ağanın annesine neyi teklif ettiğini. 
    Kadın dayanamamış biraz büyükçe olan çocuğunu ağaya göndermiş. Ağa, “ yavrum! Sen git de anan gelsin” demiş.
    Kadıncağız, ciddi bir mahcubiyet ve utangaçlık içerisinde ağaya gitmiş. Ağa kadına: 
   “ Dayya’tı’l-lebene fi’s- sayfi..”
Yani ; “ Hanımefendi! Sen sütü yazdan kaybettin!..” Hani sana yazın bir teklifim vardı, sen o teklifi geri çevirince şimdi de artık süt yoğurt yok artık demiş.
   Araplar bu hikayeden hareketle olayların ilk saiklerini değerlendirirler ve karşılığında da bu sözü kullanırlar.
    Şimdi biz gelelim bunun bizim seçimlerimiz, gerek 14/ 28/ Mayıs-2023 cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği ve gerekse 31/Mart- 2024 - mahalli idareler seçimleriye ne alakası var diye aklımıza gelebilecek sualin cevabına…
     Sevgili dostlar !
     Türkiye’nin er veya geç başkanlık sistemine geçmesi gerekiyordu. İster yarı başkanlık, ister tam başkanlık isterse de Türkiye’ye mahsus değişik bir başkanlık modeli.. Her yeni oluşum ve yapılanmanın başta aksayan, teknik ve fiili durumuyla alakalı sıkıntılar olması muhtemeldi. Nitekim bizim başkanlık sistemimizin doğumu ve doğum sonrası sorgulanması gereken ciddi yanlış ve bugünki sonuçlara mutlak gebe olabilecek yönlerini hiç düşünmedik. Senelerdir var olan aksaklıklarını da maalesef bi hakkın restore edemedik ve daha açığı  göremedik.
 
   B a ş k a n ı n  S e ç i m i ;
 
   Başkan seçiminde ( 50+1 ) seçim barajı, ister istemez Türkiye veya her hangi bir ülkede seçmeni hatta tüm halkı iki ana eksene yönlendirmek zorundadır. Aksi eşyanın tabiatına aykırıdır. Niçin?
Çünkü (% 50+1) ancak iki ayrı oluşumla ulaşılabilecek bir hedeftir. Bunun adı ABD’de Cumhuriyetçiler ve Demokratlar, Türkiye’de Millet ve Cumhur, bir başka ülke bir diğer tanımlama şeklinde olabilir. 
    Başkanlık sisteminin icbar ettiği bu birliktelik bazen bir kısım görüşlere göre var sayılan mut’a nikahı şeklinde geçici olabileceği gibi, çok kere de bloklar “bünyanun mersus, “ kenetlenmiş kerpiçler gibi, yine tabir caizse, hiç ayrılmamak şartıyla, katolik nikahıyla bir araya gelebilirler. Sonuçta herkes ve her iki yelpazenin ana eksenini oluşturan partilerin, yani Türkiye’de  CHP ile AK PARTİ’nin kiminle bu birlikteliği sağlamaya mecbursa,  asli ve siyasi hedeflerine göre ana müştereklerde buluşmak ve bunu asla dağıtmamak gerekirken, Ak Parti, bu gerçeği maalesef bana göre ıskalamıştır.
   Daha açık ifade etmek gerekirse, sistem böyle (% 50+1) şeklinde devam edecekse- ki bana göre baştan beri bu rakamların tercihi yanlıştı ve böyle bir sonuca seçimler mutlak gebedir- tüm birleşenlerini her iki oluşumun lider partisi bir arada tutmak zorundadır. 
    Sizin sisteminiz, tabir yerindeyse bindiğiniz vasıta sizi Moskova’ya, Berlin’e götürdüğü halde, “ Hayır ben Mekke’ye gidecektim” diyemezsiniz, bunu deseniz de hayal ve “ dayya’ti’l-lebene fi’s sayf” olur. Yani yukardaki hikayenin tezahürü söz konusu olur. 
   Siz sütü, bahse konu (%50+1) i kabul ettiğiniz gün kaybettiniz.  Hem ( % 50+1) ilkesini kabul edeceksin. Hem de Türkiye realitesinde, sağ, liberal, muhafazakar seçmenleri temsil eden partileri, -tabirimi hoş görünüz- kanatlarınızın altına almayacaksınız. Bu sistemin ruhuna aykırı, yaşanan sonuçlara da gebe bir hakikattir. 
   Her parti kendi siyasi görüşüne en yakın olan partilerle seçim yarışına girmeye, iktidarımızın tercih ettiği mevcut sistem gereği mecburdur.
     Burada en çok eleştirilen husus, CHP’nin dağdaki teröristlerin aleni sözcülüğü ve mecliste temsilciliğini yapan - adı ne olursa olsun- dün HDP, bugün DEM, yarın bir başkası, bunlarla ittifak yapması garabetidir. 
    Doğrudur, Cumhuriyeti kurduğunu, misak-ı milli, veya bugünki ülke hudutlarını çizip kolladığını ifade eden bir partinin tüm bunları değiştirip, ülkeyi parçalayacağını, alenen doğu ve güney doğuda İsrail’in uydusu adına kendilerine göre şimdilik kürt, gelecekte Büyük İsrail Devleti denmesi hedeflenen bir sapkın siyasi oluşumla beraber yürümesinin sorgulanması gerekmez mi? Gerekir.
    Ama bir başka şeyin daha sorgulanması gerekir ki o da şudur. 
    Hiç bir batılı - doğuda örneği olmadığı için batılı diyorum, yoksa asla batı hayranı değilim- demokratik bir ülkede, Benim hedefim, ülkeyi bölmek, bir özerk veya tamamen ülkeden bağımsız şu bölgelerde yeni bir devlet kurup, başkentini de falan vilayet olarak yapmaktır.. diyecek bir partiyi, ülkeyi bölmek için kırk senedidir mücadele eden terör örgütlerine aleni destek, terörist katillerin cenazelerine gidip ağıt yakacak tek bir parlementeri meclislerinde bir gün dahi barındırmazlarken, bırakınız geçmiş iktidarları, 22- yıldır güçlü bir şekilde iktidarda duran Adalet ve Kalkınma Partimizin bu konuda ne anayasa ne de yasalar nezdinde sağlıklı radikal adımlar atamaması da sorgulanmaya değer bir husustur. 
   Adama sorarlar,  Feto ile iltisaklı, ailesinden falan veya filan  fetocu deyip insanları, hak edenler yanında inanıyorum ki bi gayr-i hakkın memuriyetine son verilip ihraç edilenler, cezaevlerine atılanlar konusu ortadayken, bu parti terörün göbeğinde,  “ biz sırtımızı dağdaki PKK’ye dayadık. PKK sizi tükrüğüyle boğar…”  diye Türkiye’ye ve meşru sisteme aleni meydan okuyanları parlamentoda tutuyor, hatta bugün belediye başkanı seçtirip mazbatasını veriyorsak şapkamızı önümüze koyup düşünmemiz gerekmez mi?
   Bu yapı terör örgütünün bir koluysa, meşruiyeti yoktur ve acilen hukuk nezdinde gereği yapılmalıdır. Hayır, bu yapı parti ise, o da ittifak zemininde kendisine en yakın bulduğu partiyle ittifak etme hakkına sahiptir. Demek ki dünya görüşü ve realize etmek istediği nihai hedeflerini kendisiyle beraber ister adına İstanbul Kent uzlaşışı, ister ulusal ittifak anlayışı olsun bunu yapacaktır. “Niye yaptın ?” değil, biz niçin böyle bir zemine ülkeyi icbar ettik veya niçin ülkede terörün partisi hala olabiliyoru sorgulayamadık.
   Onlar, dünkü Millet, bugünki Büyük Kent ve Ülke uzlaşısı adı altında tüm birleşenlerini bir araya getirebilirken, sen hangi nedenle, hangi danışman ve üst kurullarınla istişare ederek, bir önceki seçimde ittifak ettiğin veya etmen gerektiği halde edemediğin partileri minnetsiz bir şekilde elinin tersiyle ittin, reddettin? 
   Bizde bir söz var, birisi hak ettiğinden fazla bir şey isterse; 
“ Anasının bekarlık mihrini istiyor” derler. Doğrudur. Böyle bir ittifaka, yelpazenin güç odağı fedakarlık yaparak yaklaşmak zorundadır. 
   Açık söylemek gerekirse, YRP’nin   varsayınız ki ölçüsüz talepleri, mevcut ülke şartlarını göz önünde bulunduramadığı bazı radikal istekleri olabilir. Biz bunun benzerini 1970’li yıllarda CHP-MSP koalisyonlarında, bilahare MC hükümetleri dönemlerinde, hatta daha sonraki farklı partilerin oluşturduğu koalisyonlarda da gördük. 
   Mevlana’nın ifadesiyle;
“ Dün, dünde kaldı cancağızım! Şimdi yeni şeyler söylemek zamanı..” 
   Acısıyla tatlısıyla bir yıl içinde iki seçim geride kaldı. Şimdi ileriye, dört sene sonraki seçimlere ve hele milletin, özellikle de Ak Parti seçmeninin sandığa gitmesini engelleyen, günlerdir basında iyi niyetle yazılıp çizilen problemleri gidermeye odaklanılmasının vaktidir.
     Ö n c e l i k  n e   o l m a l ı d ı r ?
 
1-) Mümkünse (% 50+1) düzenlemesi iptal edilip,   en çok oy alan parti veya blok cumhurbaşkanını seçer ilkesi getirilmelidir.
2-) Bu mümkün değilse, sağ ve  muhafazakar demokratları temsil ettiğini ifade eden AK PARTİ, bu yelpazede asgari müşterekleri tesbit edip, MHP, BBP, YRP, HÜDAPAR, DP, hatta İYİ PARTİ ve FP ve diğer kendine en yakın gördüğü siyasi oluşumlarla bir araya gelmenin yollarını aramalıdır. Bu durum çok uçuk bir tavsiye gibi gelebilir. Ancak sisteminiz sizi buna icbar ediyor.
3-) Dört yıl daha seçimsiz bir iktidar döneminde, seçmenin ve özellikle de kendi tabanının sandığa gitmeme, kırgınlığının tüm nedenlerini inceleyip çözüm üretmeli, bunları, seçimlerin sonuçlarının bu hale gelmesine sebep olanlardan çok gerçekçi ve hasbi olan kanaat önderleri ve dava şuurunda, masa, kasa, kese değil, ülke sevdalılarıyla uzun uzun müzakere etmelidir.
 5-) Çok daha önemlisi ise, hiç bir ülkede terör ve teröristin partisi, dağda başka ülkeler tarafından beslenen, silah ve her türlü lojistik  desteği alan vatan hainlerinin partisi olup olamayacağına yasalar veya anayasa zemininde gereken yapılmalı, yaptırılmalıdır. Dünyada böyle bir garabet yoktur. 
   Aleni terör eylemleri, terörün mecliste vekillerle temsil edilmesi ve devletten parti yardımı, vekillere maaş ve altlarına, zaman zaman uyuşturucu, silah ve terörist taşıyabildikleri kırmızı plakalı devlet araçları… Böyle bir demokrasi yok. Terör ve silah varsa demokrasi yok demektir.  Siz teröristi nasıl ve hangi zeminde muhatap alabilirsiniz?
   Hulasa işimiz zor, yolumuz uzun.
Allah, siyasi iktidara ve hususan Sayın Cumhurbaşkanımıza yardımcı olsun. Yanlış kararlar aldırtmasın . Etrafında dalkavukların, menfaatçilerin, “ su akarken testi doldurulur “ diye devlet hazinesine kem gözle bakanların yaklaşamadığı, aranan Ömer’lerin yer aldığı bir yakın ve hasbi halkanın tesisi dileklerimle..
   Selam ve saygılarımı sunarım.
 
                  08.04.2024
               Musa Uzunkaya