KİNİNİZDE BOĞULUN!
KİNİNİZDE BOĞULUN!
Düşünüp, taşınıp; ölçüp biçtiler, kahrolası nasılda ölçüp biçtiler.
Yine Kahrolası nasıl da ölçüp biçtiler. Sonra derin derin düşündüler, sonra yüzlerini ekşitip kaşlarını çattılar. Seksen yıldır zulüm ve baskı altında eziyet gören bir toplumu kendi topraklarında haklarını istediler diye terörist ilan ettiler. Onlara yapılan zulmü hakettiniz dediler.
Kahrolasıcalar, mazlum insanların evlerini eşyalarını evde kimse yok iken girip işgal edip çalan hırsızlara hırsızsınız diyemediler.
Kahrolasıcalar, kadınları, genç kızları sokak ortasında taciz eden sapıklara namussuzsunuz diyemediler. Kahrolasıcalar, sokak ortasın da masum çocuklara, gençlere kurşun sıkan canilere katilsiniz diyemediler.
Kahrolasıcalar, uçaklardan binlerce ton bombayı rastgele her yere atan vicdansızlara zalimsiniz diyemediler. Ama en doğal hakları olan özgürlüklerini isteyip arzulayan ve bu yönde harekete geçen insanlara televizyon televizyon dolaşıp konferans konferans dolaşıp yetmeyip protesto edilen bazı ürünleri ve mağazaları özellikle ziyaret ederek alışveriş yaparak gözlerimizin içine sokarak tüm kinleri ile bunlar terörist dediler. Kendilerine kurulan tuzağı öncesinde görüp tesbit edip tuzaklarına tuzak kurdular diye çılgına döndüler.
Kendi öldürdükleri vatandaşlarını UBEYD ve arkadaşlarının üzerine atan ve bu apaçık ortada iken, kendileri de itiraf etmişken hâlâ bunu bahane ederek İslâm'a kinini kustular. En üst perdeden çocukların kafalarını kestiği yalanın ortaya atıp kısa sürede yalanın ortaya çıkmasına rağmen yalancının yalanına onlardan daha çok sarıldılar. Topraklarını sattılar safsatasına inanıp yapılan zulme sesini çıkaramayıp, bunun arkasından kinini kustular.
Kahrolasıcalar, bu kin öyle bir kinki hiç bir şekilde hiç bir şartta ve hiç bir zaman eksilmedi eksilmiyor.
1800’lü yıllardan bu yana bu topraklarda İslâm'a ve İslâm temsilcilerine karşı beslenen bir kin var. Her kötülüğün arkasında bunlar var. Misyoner okulları ile bu dönemlerde başlayan sessizce, sinsice çoğalan ve hayatın her noktasına hitap edecek eğitimleri almış yaklaşık beşyüz okulda milyon genci Çanakkale, Sarıkamış ve Ortadoğudaki savaşlara kadar pişiren bu yapı, bu organize ve kindar güç, Osmanlı’nın yıkılması ile gün yüzüne çıktılar. Ama yüreksiz bir şekilde çıktılar İsimleri Abdullah, Hacı Bekir, Ali, Ahmet, Fatih, Nevşin, Meral gibi bizden isimler koyarak bizim içimizde, görüntüde bizim gibi yaşamayı seçtiler. Osmanlı’nın okumuş düşünebilen, toplumu bir yerden alıp bir yere götürecek dinamik genç neslini, uydurmuş oldukları savaşlarda yine karşılarına kendi vatandaşlarını çıkarmadan savaştırarak yok ettiler. Bir yanda Anzaklar bir yanda öz ve öz Müslüman gençler. Ama Türk ama Kürt ama Arap ama Çerkez... Amaç bu yetiştirmiş oldukları ve hedefi olan kendi nesillerini yeni kurulan devletin her yerine yerleştirmek için yer açmak, alan açmak, sahayı temizlemek. Yetiştirmiş oldukları bu neslin önünde itiraz edecek sesin kalmamasını sağlamak. Ve başardılar.. Sonra saldırmaya başladılar. Kimi sanatçı olarak kimi sporcu olarak kimi siyasetçi olarak kimi bilim insanı olarak kimi iş adamı olarak kimi gazeteci olarak... Devletin ve toplumun en tepesinde yer aldılar.
Bizim gibi idiler... Namaz kıldılar, oruç tuttular, İslâmî kavramları kullandılar. Anadolu’nun vicdani seslerinin yerine geçtiler. Etkili ve yetkili hocalar oldular, Kimi zaman sapkın düşünceler ile dini şekillendirdiler, kimi zaman Allah adına hükümler verdiler. Kimi zaman özgürlük, laiklik, demokrasi, insan hakları vs... İçleri boş kavramlarla toplumları oyaladılar.
Kimi zaman kominist oldular, insanların saf duygularına hitap ederek vicdanlı insanları telef ettiler. Kimi zaman bir ırkı temsil edip onun adına her yerde zorbalığa ve katliamlara giriştiler. Tek hedefleri vardı: Allah dostu Hz. Musa’nın, Allah dostu Hz İsa’nın ve Allah dostu Hz. Muhammed'in ve tarihteki tüm Allah dostlarının daveti olan ‘Rabblerine çağırmaları’ gerçeğinin önüne geçmek istediler. İyiliğin önüne geçmek istediler. Kötülüğü hayata hakim kılmak istediler. Toplumun dinamiklerinin direk içersinde yer alarak bir yandan bu dinamikler üzerinde bozgunculuk yaparken bir yandan da bunlar üzerinden ahlâk dersi verdiler. Ticareti şekillendirirken her türlü ölçü bozucu kuralları güçlünün yanında kurarken aynı anda ticari ahlaktan bahsettiler. Kendileri amudu ile çalarken buna ticaretin kuralı dediler. Baklavayı çalan çocuğu çok hızlı bir şekilde hapse attılar ve bunun üzerinden topluma ayar ve ahlak dersi verdiler. Kendileri dışında bu toprakların asıl sahiplerinin güçlenmesini istemediler. Aradan sıyrılan olunca da ya kendilerine itaat etmelerini istediler ya da isyan ettiler ise başlarını ezdiler. Haktan, hukuktan bahsederken adaleti kendi çıkarları için işlettiler. Eğitimi kendi çocukları için dizayn ettiler. Kendi çocukları için en nezih ortamlarda en iyi hocalardan eğitim alırken diğerlerini seksener kişilik sınıflarda derslerin yarısını boş ve içeriği olmayan mevzuat ile meşgul ettiler. Ve toplumun tüm dinamiklerini kendi istek ve arzuları doğrultusunda şekillendirdiler. Onlarca yıl bunu başardılar ve sürdürdüler. Ama artık yalanları, iftiraları, çarpıtmaları, senaryoları, tezgahları kılıfa sığmıyor.
En son AKSA TUFANI, bu gerçekleri ve bu kindarları turnusol kağıdı gibi alenen sahnenin tam ortasında çırılçıplak bir şekilde bıraktı. Artık gizleyemeyecek şekilde renkleri, cibilliyetleri, hedefleri ortaya serpildi. Kim oldukları açıkça ortaya çıktı. Çünkü artık kendilerini de ve inançlarını da küstahça çok güçlü ve haklı görüyorlar ve kendilerini gizleme gereği hissetmiyorlar. Şükürler olsun ki, kurmuş oldukları tuzaklarını Rabb'imiz. Bir avuç yiğidin disiplinli, hazırlıklı, bilgili, sabırlı ve inançlı gayretleri ile ve kendilerine vekil olarak Rabb'lerini seçmeleri ile beraber yeryüzünün her noktasında başlarına geçirmiştir. Bu bulunduğumuz topraklar için de öyle olmuştur. Artık tuzakları tutmuyor, tutmayacaktır.
Artık hedeflerine gizliden gizliye ulaşamayacaklardır. Niyetlerini ya daha da gizleyerek hedeflerine ulaşmak isteyecekler ya da kahpece davranıp zulmün her boyutu ile tüm güçleri ile saldırıya geçeceklerdir. Herhalukarda nasıl davranırlarsa davransınlar kinlerini sergilemek dışında başka davranış biçimleri olmayacaktır. Çünkü, onlar bu değişimi bu uyanışı görecekler ama görmeyecekler, duyacaklar ama duymayacaklar, düşünecekler ama düşünmeyecekler. Barışı bilecekler ama bilmeyecekler. Sırtlarını dönüp büyüklük taslayacaklar. Olanlara anlam veremeyecekler. Başlarına geleni Allah'tan geldiğine inanmayacaklar. Bunun insan ürünü olduğunu söyleyecekler. Ama Allah onları SEKARA sokacak fakat onlar sekarın ne olduğunu bilemeyecekler. Emin olunuz hesap günü yakındır, geriye kalmayacaktır.
Ahmet Sait YURTSEVEN