DOĞAL AFETLER BİZE NE DİYOR?
DOĞAL AFETLER BİZE NE DİYOR?
Her şey bize hayatın faniliğini fışkırıyor. Bu fani dünyaya geldiğimiz günden beri hep yanlış bir hesap yapıyoruz. Sanki hep bu dünyada kalacakmış gibi bir kuvvetli inanç içindeyiz. Bu inanç aslında bir gerçeğe dayanmıyor. Bu inanç bir büyük aldanışın eseri.
Çevremizde her gün bir insan ölüyor, her gün bir insan göçüyor. Ama biz hep ölüm başkaları için diyoruz. Ölümü kendimize hiç mi hiç konduramıyoruz. Ölüm başkalarının hayat bizim. Yapacak çok işimiz var. Emellerimiz bitmiyor, duygularımız fokur fokur kaynıyor. Hırsımız tavan yapmış. Biz alemlerden alemlere koşuyoruz. Emellerden emellere yuvarlanıp duruyoruz. Gözümüzü açamıyoruz, basiretimiz bağlanmış, dünyaya geliş amacımızı unutmuşuz.
Önümüze dünyevi hedefler o denli yığılmış ki onları aşıp ebedi yurdumuzu unutuyoruz. Hedefler asıl hedef ve maksadı unutturmak için konulmuş. Bir yanlıştan bir yanlışa yuvarlanıp duruyoruz. Şeytan büyük bir oyun kurgulamış bize. Biz bu oyunun zavallı kurbanlarıyız.
Önce büyümek istedik. Tüm amacımız bundan ibaretti. Bu amaç gerçekleşti ama önümüzde yığınla mesele bulduk. Problemlerimiz arttı, meşgalelerimiz çoğaldı. İbadet etmeye vakit bile bulamadım. Bulduysak bile huşu ve huzuru yakalayamadık ibadette. Bunu dert bile edinmedik. Başka dertlerimiz vardı. Gündelik işler her şeyin önüne geçmişti.
Önümüzde koskoca bir eğitim devresi vardı, sonra iş bulacaktık. Okul bitti güç bela, iş bulduk. Sıra evlenmeye geldi. Evlendik, çocuk hevesi sardı. Çocuk sahibi olduk, onlarla oyalandık. Onlar büyürken dertleri sardı bizi önemsemedik. Onlarla biz sanki cennetteydik. Bu cennet kıs sürdü, çocuklar büyüdü problemleri arttı. Cennetimiz cehenneme döndü. Onların eğitimine verdik her şeyimizi, bittik, tükendik. Sonra evlendirdik onları, yerleştirdik ama sorunları bitmedi.
Bunlarla yoğrulurken bittik, tükendik. Aklımız ölümü getirmedik hiç mi hiç. Çevremizde ölenler oldu onların cenazelerine katıldık, ama biz üstümüze alınmadık. Bir gece ansızın depremler le uyandık. Hayatın fani olduğunu, hatta dünyanın bizi üstünde tutmak istemediği gibi bir hisse kapılmıştık.
Aslında hayat bize her şeyiyle faniliği haykırıyordu ama biz inanamıyor, inanmak istemiyorduk. Çocuktuk, genç olduk, olgunlaştık, yaşlandık, hala bu değişimin farkında değiliz. Oysa her doğan büyür, gelişir, olgunlaşır, yaşlanır ve ölürdü. Oysa biz hiç ölmeyecektik. Hep bizden yaşlılara bakıyorduk; ölüm onlar içindi. Bize sıra gelmemişti ve sanki hiç gelmeyecekti.
Depremler bize bu adlanışımızın doğru olmadığını gösterdi. Sarstı bizi. Altımızdaki her şeyi çekip almaya başladı bir bir. Güvendiğimiz dağlara kar yağdı. O yalancı güven hissimiz sarsıldı. Unutmak istedik o felaket günlerini geçirdik sağ salim. Binalara çıkamıyor çadırlarda yaşıyorduk. Sonra tahta barakalara taşındık. Ama zaman en büyük ilaçtı. Evlerimizi güçlendirdik ve onlara döndük.
Allah o günleri bir daha göstermesin dedik. Bir daha hiç görmeyeceğimizi düşündük. Başka yerlerde depremler oldu, doğal afetler. Seller bastı birçok yeri, fırtınalar hortumlar binlerce can aldı. Tsunamiler yıktı dünyanın bazı bölgelerini umursamadık. Yine eski sahte güvenimize sarıldık unuttuk ebedi olan dünyayı, fani dünyayı esir olduk. İşte yine şimdi aynı hal üzereyiz. Hiç ölmeyeceğimizi sanıyoruz. Bir hazırlığımız yok rutin ibadetlerden başka, o da yapıyorsak. Her kes kendinden emin. Herkes başkaları için cehennem diyor cennet kendilerinin sanıyor. Biz de öyle.
Ahmet KEMAL