RUHSUZ EĞİTİMLE NEREYE KADAR | RUHSUZ EĞİTİMLE NEREYE KADAR

RUHSUZ EĞİTİMLE NEREYE KADAR

 RUHSUZ EĞİTİMLE NEREYE KADAR?

 

Her insan biriciktir. Yeryüzünde yaşayan takriben 7,5 milyar insanın her biri, farklı yetenek ve özellikte yaratılmıştır. Bu insanların her birinin ses tonu, siması, mimik hareketleri, jestleri, parmak izi, el avucu izi, DNA’sı, göz retinası farklıdır. Bundan dolayı diyoruz ki, insan “Mikro Evrendir.” İnsan, evren çapında bir değere sahiptir.

Yapılan son araştırmalar göstermiştir ki, 8 tane zekâ türü vardır. Bunlar; Matematiksel- Mantık zekâ, Sözel- Dilsel zekâ, Sosyal zekâ, Görsel- Mekansal zeka, Bedensel- Kinestetik zeka, Müziksel- Ritmik zeka, Kişisel- İçsel zeka ve Doğa zekası şeklinde sıralanabilir. İnsanlar, bu zekâ türlerinin tümünde farklı seviyelerde sahip olarak dünyaya gelir. Bu zekâ türlerinin her biri, bir öz, bir cevher hükmündedir. Nasıl ki bir çiftçi, toprağa saçtığı tohumun gelişmesi için var gücüyle çalışması gerekiyorsa, bir eğitimci de öğrencilerde var olan bu özü-cevheri işlemesi ve yetenekleri doğrultusunda bir neslin inşasını gerçekleştirmesi gerekmektedir.

Bilgili, donanımlı bir neslin yetişmesi geleceğimiz açısından son derece önemlidir. İstikbalimiz ve İstiklalimiz buna bağlıdır. Ancak bilgiden önce bilgi ahlakını esas alan, varlık dünyasını emanet olarak gören, kemiyetten ziyade keyfiyete önem veren, eşyanın sadece yüzüne-formuna değil arka-planına ve cevherine bakan, neslin ıslahının ve arzın imarının sahih bilgiden geçtiğini bilen bir neslin yetişmesi hayati derecede önemlidir.

 

Fıtrat odaklı eğitim

Bu nesil, elde ettiği bilgiyi sadece istatistiksel rakamlara, sınavları da teste indirgeyerek “fiyat” eksenli bir yaklaşımı değil, elde ettiği bilginin kendisine bir ahlak, erdem ve sorumluluk yüklediği bilincinin farkında olarak, “fıtrat” eksenli bir ölçme ve değerlendirme yaklaşımını esas alır. “Fıtrat” eksenli bir eğitim anlayışında, Aşkınla ve Kutsalla ilişki maksimum düzeyde olmalıdır ki, ruh dünyamızın ihtiyaç duyduğu gıda hâsıl olsun.

Ruh dünyasını ihmal eden toplumların geleceği yoktur. İki dünyalı olmak hayat gerçekliğinin gereğidir. Kimlik ve kişilik erozyonuna karşı şahsiyeti korumanın yolu, eğitimin temelini; adalet, merhamet, sorumluluk, dürüstlük, sabır, hoşgörü, hamd, şükür, dayanışma, yardımlaşma, sevgi-saygı ve benzeri değerler üzerine inşa etmekten geçer.

Dünya çapında tanınan bir iş adamı olan Warren Buffet; “Birini işe alırken üç şeye bakarız: dürüstlük, zekâ ve enerji. Bunların en önemlisi dürüstlüktür. Çünkü eğer dürüstlük yoksa diğer iki özellik sizin sonunuzu getirir” diyerek değerlerimiz arasında yer alan bu “dürüstlük” ilkesinin ne kadar önemli olduğunu vurgulamaktadır.

 

Eğitimin ruhu

Ruhlu bir eğitimin öznesi, inanç değerlerimiz ve kültürel kodlarımızdır. Toplumun vicdanını bu değerlerle mayalamalıyız. Zira toplumsal değişim ve gelişimin itici gücü; nitelikli, şahsiyetli, karakterli insanlardır. Gölge hayatlarla, hayattan kopuk ve hayata temas etmeyen düşüncelerle bir gelecek inşa edemeyiz. Aksine kolektif aklımızın, ruhumuzun ve düşüncemizin bileşkesiyle geleceğe dair öngörülerde bulunarak bir inşa ve imar hareketi içinde olmamız, bireysel ve toplumsal sorumluluğumuzun gereğidir.

Konfüçyüs, “Bir neslin kaderine bir önceki nesil etki eder”diyerek süreç odaklı yaklaşıma dikkat çekmektedir. Hatta bir adım daha ileri giderek diyebiliriz ki, “Bir nesil, sonraki birkaç neslin kaderine- geleceğine etki eder.” Bu olumlu yönde olabileceği gibi, olumsuz yönde de olabilir.

O halde biz eğitimciler; Bireysel ve toplumsal sorumluluğun bilincinde olarak, gönül yıkan bir üsluptan kaçınan, insanımıza sorumluluk ve inisiyatif alanları açarak bir hedef belirleyen, ayrıştırıcı, ötekileştirici, kategorize edici değil, bütünleştirici-kucaklayıcı ve iltifatı öne alan, iz bırakan- yol açan ve yol alan, onur-inanç-erdem-sadakat-güven-dostluk-merhamet ve ahlak gibi bizi biz yapan, yüreklerimizi birleştiren, bizi yaşadığımız çağda anlamlı kılan ve gelecek çağlara bizi taşıyacak bir nesil yetiştirme sorumluluğumuz vardır.

 

Öğretmen örnek insandır

Öğretmen, her şeyden evvel örnek insandır. Toplumu inşa eden, ruh dünyasını zenginleştiren, tahammülsüzlüğü, şikâyeti yaşamın hiçbir kesitinde barındırmayan, bizlere hayatiyet kazandıran değerlerimize yaslanarak içinde yaşadığımız çağın ruhunu anlayan, kavrayan, algılayan ve içselleştiren, bizlere dinamizm, cesaret ve asaleti yeniden hatırlatarak çözüm üreten müstesna insandır.

Öğretmen bilir ki, bireysel zaaflar, toplumsal sorumlulukları zehirler. Toplumsal kaygıların ve sorumlulukların bilincinde olan bir öğretmen, her türlü zaaftan arınması ve işine sevda ile bağlanması gerektiğini bilmek durumundadır.

Cemil Meriç; “Unutmayalım ki mektebi aşk besler, metotlu çalışma yaşatır” diyerek aşkı-sevdayı merkeze alarak, yöntem ve tekniğe dayalı bir düşünce mekanizmasının ve rasyonel yaklaşımın gerekliliğine vurgu yapmaktadır. İskender; “Babam beni gökten yere indirdi. Hocam ise beni yerden göğe yükseltti” diyerek en büyük onurun hocasına ait olduğunu çok veciz bir şekilde izah etmektedir.

 

Öğretmen ruhları işler

Nurettin Topçu; “Öğretmen, gençlere bilmediklerini öğreten bir nakledici değildir. Bu iş, kitabın işidir, bilmediklerimiz kütüphanelerde bulunmaktadır. Öğretmen, genç ruhları bir örs üzerinde döverek işleyen bir demircidir. Öğretmen, ruhların sanatkârıdır. Öğretmen bilen, öğreten, irşad eden, yol gösteren, terbiye eden, hülasa veli, mürebbi ve emin vasıflara sahip insan olacaktır. Ruhların mürşidi, hayatın nazmı ve istikbalin en emin kefili olacaktır. Her şeyden evvel öğretmen, hayatımızın kullanıcısı değil, yapıcısı, seyircisi değil, aktörüdür. Öğretmen, hayatı yaşamayı değil, ona hizmeti tercih etmiş fedakâr bir varlıktır” diyerek, öğretmenin eğitimdeki rolünü, bireysel ve toplumsal sorumluluğunu güzel bir şekilde açıklamaktadır.

Eğitimin inşasında temel bileşenler; öğretmen, öğrenci ve ebeveynlerdir. İstikbalimizin teminatı çocuklarımızın iyi bir eğitim alabilmeleri, ancak eğitimin hassasiyetini dikkate alan, sorumluluk bilincine sahip, birikimli, dört başı mamur öğretmenlerimizle mümkündür. Bu öğretmenler, Milli Eğitimin organizasyonunda belli bir program dâhilinde ebeveynleri de yetiştirerek ve sorumluluk bilincini aşılayarak, hedef kitle dediğimiz öğrencilerimize odaklandıklarında sorunların peş peşe çözüldüğünü görmüş olacağız.

Eğitimin inşasında en önemli parametre hiç kuşkusuz öğretmendir. Eğitim ve öğretim sürecinin merkezinde odak noktayı oluşturan öğretmen, eğitimi etkileyen diğer unsurları da yönlendirebilecek, yol yordam gösterebilecek konumdadır.

 

Eğitime bakış açısı

Bu çerçevede Millî Eğitim Bakanlığı, Baba Destek Eğitim Programını ve Ana Destek Eğitim Programını Yurt sathında genişleterek, yeni bir öğretmenlik türünü uygulamaya koyarsa, öğrenci başarısı maksimum düzeyde olur. Eğitimin Ebeveyn bileşeni eğitilirse, birçok sorunun kendiliğinden çözüme kavuştuğu görülecektir.

 

Eğitime bakış açısı iki türlüdür:

1. Kategorik- kompartıman ve sonuç odaklı,

2. Analitik- sürekli ve süreç odaklı bakış açısıdır.

Kategorik-kompartıman ve sonuç odaklı bakış açısında sorunlar var. Bu bakış açısında öğrencinin zihin dünyası, sonuca ve ezbere odaklanır. Konular ve dersler arasındaki sürekliliği kesen, ayrıştıran, muhakeme-mantık yürütme-sorgulama yeteneğini bozan bir yapıya sahiptir. Analitik bakış açısında; süreklilik, sorgulama-analiz etme ve muhakeme vardır.

Eğitimin her aşaması, bir nehrin akışı gibi sürekli bir fonksiyondur. Bu sürekliliği dikkate alan bir yaklaşım içinde olmamız gerekmektedir. İlk yıllarda alınan derslerin sonraki yıllarda temel teşkil ettiği, hiçbir dersin ve sınıfın ihmale gelmemesi gerektiği açık bir gerçektir.

“İbadetin en hayırlısı, az da olsa sürekli olanıdır” kutlu sözün ışığı altında deriz ki, “Çalışmanın (eğitimin) en hayırlısı, az da olsa sürekli olanıdır.” Kategorik- kompartıman ve sonuç odaklı bir eğitim anlayışı değil, Analitik-sürekli ve süreç odaklı bir eğitim anlayışını esas almamız, ilmin ve gerçekçi düşünmenin gereğidir. Bu anlayış çerçevesinde, öğretmenlerimizin sorumluluk bilinci ve sevdası maksimum düzeyde olursa, öğrencilerimizin başarısı da o düzeyde olur.

 

Eğitimde başarı

Yıllar önce, uzak doğu ülkelerinden birinde yapılan bir kongre ya da sempozyuma katılan bir akademisyen arkadaşımın anlattıklarını paylaşmak istiyorum: “Akademik çalışmanın sonunda, bize ev sahipliği yapan kurum bizleri bir futbol sahasına götürdüler. Fillerden oluşan iki takım karşı-karşıya geldi. Maç başladı. Biraz sonra bir fil hata yapınca, hakem sarı kart gösterdi. Sarı kart gören fil, hakeme doğru ilerleyerek, hakeme özür selamını vererek tekrar oynamaya başladı. Biraz sonra bir başka fil daha büyük bir hata yapınca, kırmızı kart gördü. Hata yapan fil de hakeme doğru yönelerek, özür selamını verip sahayı terk etti.”

Sarı ve kırmızı kart gören fillerin nazik tavırları, lig maçlarında kırmızı kart gören sporcularımıza umarım bir örneklik teşkil eder. Demek ki filler, eğitilebilir. Bir belgeselde, eğitimcisiyle dans eden, sarmaş-dolaş olan ve eğitimciye hiçbir zarar vermeyen Kobra yılanını izledim. Son derece vahşi ve cesur bir karaktere sahip Sivas Kangal köpeği, eğitilince dünya markası, sahibine sadık bir çoban köpeği olabiliyor. Balıklar, maymunlar, kuşlar ve benzeri hayvanlar eğitilebiliyor.

Bu kadar hayvan türü eğitilebiliyor ve yararlı işlerde kullanılabiliyor da neden “Mikro Evren” demek olan insan eğitilmesin! Burada bir sorun var. Eğitimin icrasında sorumluluğu olan bütün bileşenler bu konuyu incelemeli, analiz etmeli.

Hiçbir komplekse kapılmadan, varsa eksiklerimizi gözden geçirerek, geleceğimizin teminatı olan çocuklarımızın geleceğinin inşası için seferber olmak durumundayız. Bu sorun, çözülemeyecek bir sorun değildir. Yeter ki, sorumluluk mevkiinde olanlar, bizler hepimiz sorumluluklarımızın bilincinde olarak, elimizi taşın altına koyarak gereğini yapmak durumundayız.

 

Prof. Dr. Şemsettin DURSUN