UMUTSUZLUKTAN UMUDA KANATLANMAK
UMUTSUZLUKTAN UMUDA KANATLANMAK
Görmeyi reddeden, kötümserliği esas alan, ruhumuzu zehirleyen ve geleceğimizi karartan umutsuzluk illetinden sıyrılarak; iyimserliği esas alan, geleceğimizin imarını, neslimizin ıslahını, varlık dünyasının ihyasını temin eden ve varoluşsal bir değer olan umudu yeşertmek ve bu umutla kanatlanmak durumundayız.
Zira Medeniyet Tasavvurumuz umut üzerine inşa olmuştur. Umudu olmayanın geleceği yoktur. Hayatımızın inşasında umutsuzluğa yer yoktur. Bu konuda Araştırmacı-Yazar Nesip HİÇYILMAZ der ki:
“Umutsuzluk, insanı imansızlığa ve itminansızlığa götüren ölümcül bir hastalıktır. İradeyi tıkar; bünyeyi felç eder, ruhu çarmıha gererek mengene misali sıkar; insanın kolunu, kanadını kırar. Sosyal bağları koparır. Benliğe, bencillik virüsünü enjekte eder. Danışma, dayanışma ve kaynaşma ruhunu öldürür.
Umutsuzluk hüzün ve keder olur, kalplerde kök salar ve taşkın bir nehir misali hayatın şahdamarına akar. Yüreğin ayaklarına prangalar vurur. Kalbi, beden kalıbıyla sınırlandırarak, hayatı zindan eder. Cenneti dahi cehenneme çevirir; benliği, harpten geride kalmış bir harabeye dönüştürür.
Umutsuzluk, ufuklarda göz kırpan necatı, serap gösterir gözlere… İnsanı takatten düşürür. “Aklı kanatır, gönlü yaralar.” Sabrı tüketir, azmi kırar. İradeyi felç eder, kalpleri korku ve kuşkuyla doldurur. İnsanı kararsızlığa ve istikrarsızlığa müptela kılar. Tuğyana karşı direniş ruhunu öldürür ve kalbe hayatiyet kazandıran iman meşalesini söndürür.
“Güçsüzlük, ümitsizliğin kölesidir, başarısızlık onun uzantısı…
Ümitsizlik hayatı uyutur ve onun bağlarını gevşetir.
O, can gözünü körleştirir
Uzun günleri en uzun geceye dönüştürür.
Isı, onun nefesiyle donar ve hayat pınarı kurur.” (M. İkbal)
Umutsuzluk, öze bir güz yelidir eserse, eser bırakmaz bahardan. Gülden güleç dudaklar hece, geceden beter karanlığı terennüm eder naharda. Asırlık çınarları devirir, Göklerde kartallar misali volta atan ruhları, hazan yaprakları gibi yerlerde süründürür. Kederin gölgesinde açan çiçekler misali gönül simasını soldurur. Mihnet deryasında yol alan hayat gemisinin dümenini kırar.
İman çırasının fitilini söndürür…
Umut gelecektir, gelecek umuttur. Umudu olmayanın geleceği de olmaz. Umutsuz hayat çekilmez ıstıraplar yumağıdır ve umudun bittiği yer, hayatın cehenneme dönüştüğü andır.
Umutsuz bir kalp, kalpsiz bir vücut gibi hayat ve hayatiyetten yoksundur. Umutsuzluk can damarına inen bir neşter gibi dirlik ve birlik bağlarını koparır.
İnsan umutsuz yaşayamaz; naif omuzlarında taşıyamaz o z/illeti. Umudunu yitiren izzetini de yitirir. Zelil ve rezil olur. Yaşayan insanlar arasında dolaşan kadavra misali, hissiz ve hissesiz kalır ikbalde vebalden gayrı… Umutsuz kalan kimse, mesuliyet duygusunu yitirir. Sorumsuzluk iliklerinde yer eder. Geceler gündüze varmadan peş peşe geri döner. Basiret nuru söner, gönül hakka karşı miyoplaşır. Bakışları bin bir ahla bulutlanmıştır artık. Yaslı ve sisli gözlerinden süzülüp akan kanlı bir damla yaş gibi ayaklarının ucuna düşer, karanlığa bürünür bütün ufukları…
Umudun kaynağı ve dayanağı imandır. İmanla beslenen, imanla güçlenen, imanın pak pınarıyla gelişen bir gülistandır umut. O, imanla eş, zevali olmayan bir güneştir ufuklarda çiçek açan…
Umut hayattır. Kalbin omurgası, yaşamın şahdamarıdır. Kamburlaşmış tarihin belini doğrultan güçtür. Ölmüş toplumlara taze bir ruh ve yeniden diriliştir.
Zulme karşı koyuş, kıpırdayış, ilerleyiştir…
Kisraların kasırlarını başlarına yıktıran kutlu bir direniş ateşidir.
Gözlere tünemiş uykuları, kalplere sinmiş korkuları silen bir iman hamlesidir umut.
Umutla yaşanır, yaşlanmaz düşler;
Onunla başarılır en çetin işler.
Ancak, umutlu yürekle yürünebilir sarp yollarda. Çarelerin tükendiği anlarda, ümitvar müminler yenilmez, yeniler kendini yeniden. Yanar dağlar misali kükreyerek, denizler gibi coşar. Çareler üretir. Yepyeni çığırlar açar tarihin bağrında. Zirvelere tırmanır, çağlara yürür. Önüne çıkan denizler yarılır ona yol verir. Güçlü orduların karşısında, Talut (as) misali şanlı destanlar yazar. Suskunluğun dillere mühür olduğu, kalemlerin kırıldığı, kelamın bittiği, güneşin ufuklardan çekildiği, karanlığın bütün ağırlığıyla kalplere çöktüğü an; umudun dilini konuşturur ve bir yaz yağmuru gibi ferahlatır darda daralmış yürekleri…
“Hüzne kapılma elbette Allah bizimle beraberdir…” (Tevbe: 40)
Umuttur, kızgın kumlarda serin suları fışkırtan. Umut nehridir şiir zarafetiyle şehirleri şenlendiren. Kerbelâ’yı andıran kurak ve çorak yaylalara, elvan elvan çiçekler açtırıp baharı yayan ve ‘Allah’a dayan, yeise kapılma!’ diyen, umudun sesidir.
Azmin kaynağı, dizlerin takatidir umut… Umuttan komut alır yiğitler. Karanlığın karargâhını yıktıran onun nurudur. O nur ki, âşıkların yolunu aydınlatan semavi bir ışık…
Karanlık hüzünler, ancak umudun huzmeleriyle giderilir kalbin semalarında… Güller gönül coğrafyasında onunla gülümser. Sabrın ufkunda doğan nurlu bir güneştir umut. O, kalpleri taşkınlıktan aşkınlığa çeken kopmaz bir kementtir. Vuslat yemişini veren bir fidandır ki, yalnız kalbin coğrafyasında boy atan… Umut sahili olmayan bir deryadır. Bedene can, ciğere oksijen olandır…
Kalpleri neşelendiren, elemleri silen,
Kederleri heder eden,
Acıları, sancıları unutturan,
Dalları salkım salkım, asumana asılmış bir bahardır umut…
“Celâl tecellilerini Cemal gözü ile görmektir.”
Gecenin siyah dantellerini sökerek altın şişlerle şafağı ufuklara işleyen umuttur.
Ufukta gülümseyen fecirler, onun sıcaklığıyla şafaklara dönüşür.
We’l aqıbetu li’l muttaqiyn!...”
Prof Dr. Şemsettin DURSUN