4 ZİNDAN VE KURTULUŞ | 4 ZİNDAN VE KURTULUŞ

4 ZİNDAN VE KURTULUŞ

 

 4 ZİNDAN VE KURTULUŞ

Ali Şeriati’nin 4 zindan tasavvuru özetle şöyledir: “1. Yasalarıyla bizi sınırlandıran Doğa, 2. Geçmişte yaşananların etkisiyle şimdiyi belirleyen Tarih, 3. İlişki düzeni ve kurallarıyla bizi sınırlandıran Toplum, 4. “Toplumsal Biz”i, “Çıkarcı Ben”e dönüştürmeye çalışan “benlik = nefis.”

Şeriati, “İnsan, bu zindanlardan kurtulduğu an özgürleşir” der.

“Zindan” diye nitelenen bu durumları tek-tek analiz edelim.    1. Bizleri çepeçevre saran-sarmalayan doğa ve yasaları “zindan” kavramıyla açıklamak, bana pek rasyonel gelmiyor; zira Doğa ve Yasaları ile varlık dünyasındaki bütün olaylar ve olgular, birer ayettir. Ve her bir ayette hayat vardır. Bütün bu ayetlerin toplamına Kevni Ayetler denir. Kainat dediğimiz şey, bu kevni ayetlerin toplamıdır. Bu kevni ayetler dediğimiz, Doğa ve Yasalarına hikmetle yaklaştığımızda, Allah’ın “Bak” dediği yerden baktığımızda ve “Gör” dediği yerden gördüğümüzde, çok boyutlu bir perspektifle olayları ve olguları analiz ettiğimizde, eşyanın arka planını görme ve hikmeti yakalamak mümkün olacaktır. Bu bakış açısıyla baktığımızda, doğadaki her olay ve olgu bu perspektifle değerlendirildiğinde, bambaşka bir durum ortaya çıkar.

Güneş, ışığıyla bütün bir evreni ve insanlığı ısıtır, aydınlatır ve hayatiyet verir. Gece, bütün canlı organizmalar için bir dinlenme ve rahat etme sebebi. Denizler, ırmaklar, dağlar, bayırlar vb. bunlarsız bir hayat düşünülebilir mi?

Özetle, Doğa Bilimleri dediğimiz Kevni Ayetleri, Bilimsel bir yaklaşımla ve sorgulayıcı bir mantıkla analiz ederek ve arka planını öğrenerek, var olduğu düşünülen Doğa zindanından kurtulabiliriz.

2. Tarihi ikiye ayırmak mümkündür: 1.Bireysel Tarih, 2.Toplumsal Tarih.

Bireysel tarih analizi bakımından baktığımızda, hayatımızın 3 evreden oluştuğunu görürüz:

1. Geçmiş,

2. An,

3. Gelecek.

Geçmişimiz, bizim bireysel tarihimizdir. Bize düşen görev bireysel tarihimiz olan geçmişimizi inceleyerek, analiz ederek objektif bir yaklaşımla, hatalarımızı, eksiklerimizi, yanlışlarımızı, negatif yönlerimizi tespit ederek bunları pozitif yöne dönüştürerek içinde yaşadığımız AN’ı, negatifleri minimum ve pozitifleri maksimum olan bir noktaya getirmek.

Hayatın 3.evresi olan geleceğimizi inşa ederken de aynı yaklaşımı sergilememiz gerekmektedir; zira pozitifleri maksimum ve negatifleri minimum olan bir geleceği inşa ederken, “Uzun farları yakarak ilerlememiz” halinde, gelecekle ilgili planlarımız, projelerimiz ve projeksiyonlarımızla çok iyi bir noktaya gelmemiz mümkün olacaktır.

Toplumsal Tarih, bütün bireysel tarihlerin bileşkesidir (toplamıdır). Böyle bir Toplumsal Tarih bizleri geleceğimizin inşası bakımından son derece önemlidir.

Bireysel ve Toplumsal Tarih yasalarını çok değişkenli ve çok boyutlu bir yaklaşımla ve tarihsel arka planını dikkate alan bir perspektifle öğrenerek Tarih zindanından kurtulabiliriz.

3. Toplumsal değişim ve dönüşümü inceleyen Sosyoloji bilimini bütün sosyal katmanları dikkate alan çok boyutlu bir yaklaşımla öğrenerek, var olduğu düşünülen Toplum zindanından kurtulabiliriz.

4. İnsan “mikro” evrendir ve Evren “Makro” insandır.

İnsanı fizyolojik, psikolojik, sosyolojik, anatomik bütün yönleriyle tanımak ve bu tanıma sonucunda her bir boyutun ihtiyaçlarını bu çerçevede karşılayarak tatmin etmek gerekmektedir. Örneğin, acıktığımızda yemek yeriz. Susadığımızda su içeriz. Böylece midenin taleplerini karşılayarak onu tatmin etmiş oluruz. İnsanoğlu sadece mideden oluşmuş bir varlık değildir. Aklı, kalbi, ruhu ve daha birçok organı vardır. Her bir organın beslendiği bir gıda vardır. Akıl ilimden, kalp iman ve irfandan, ruh ise manevi duygulardan beslenir. Dolayısıyla, nasıl ki mideyi yeme ve içme ikna ve inşa ediyorsa; İlim aklı, irfan ve iman kalbi, manevi duygular da ruhu hem inşa eder, hem ikna eder, hem ihya eder.

Özetle; Aklı, kalbi ve ruhu inşa, ikna ve ihya eden ilim, irfan-iman ve manevi duyguları kuşanarak “Biz merkezli” bir yaklaşımla, “Benlik” zindanından kurtuluruz.

Ali Şeriati’nin 4 zindan diye nitelediği Doğa, Tarih, Toplum ve Benlik Duygusunu iyice inceleyip, irdelediğimizde ve bilimsel bir yaklaşımla analiz ettiğimizde hayatın anlam kazanması bakımından varlıklarının bir dezavantaj değil, bir avantaj olduğu açıkça ortaya çıkacaktır.

Zira, karanlık olmadan aydınlığın, çirkinlik olmadan güzelliğin, “Çıkarcı Ben” bilinmeden, “Toplumsal Biz”i inşa etmenin, geçmişin sıkıntıları yaşanmadan geleceği sağlam temeller üzerine kurmanın ve bütün bu yaptıklarımızdan zevk almamız, haz almamız ve tat almamız mümkün değildir.

Hayat, biraz da paradokslar (çelişkiler) bütünüdür. Paradokslar arasındaki ilişkileri anlamak, zihinsel fonksiyonlarımızı bu alana yoğunlaştırarak, “zindan” gibi görünen birçok olayın ve olgunun aslında çok önemli anlam haritalarını önümüze seren fırsatlar olduğu anlaşılacaktır.

Prof Dr. Şemsettin DURSUN