İNSAN VE ŞEHİR
20.08.2022 07:00:00
Şehirleri inşa ederken, nesilleri yetiştirmeyi, onlar adına bir gelecek planlamayı ihmal etmemek gerekir. ŞEHİRLER İNSAN HAYATINI DAHA YAŞANILIR HALE GETİRMEK İÇİN İNŞA EDİLİR. Nesiller ise, hem insan hayatının daha huzurlu, daha emniyetli, daha adaletli, daha güvenilir, toplumlar oluşması için, yetiştirilir. Kuran, insan hayatının her alanına hitap edecek şekilde yol gösterici olmaktadır. Hem madden hem manen insanı yetiştirmeye yönelik uyarıcı ikazlarda bulunmaktadır. Sonuçta kazançlı olan insan olacaktır. İşte gerçek medeniyet budur...
Şehirler ve insanlar arasında dışardan gelen insanlar için; tanımlanma açısından ortak bir bağ vardır. İlk bakış, ilk karşılanış, ilk tepki, bağı...
İnsanlar arası ilişkilerde en önemli yer tutan davranış biçimi; insanların birbirleri ile karşılaştıkları ilk andaki, tavır ve hareketleridir. İnsanlar bu ilk tavrı, hiç unutmazlar. Tanımadıkları bir insanla ilk karşılaştıkları zamandaki, davranış; hafızalarında yer eder, durur. Hatta o davranışı ile, insanlar hakkında karar vermeye çalışırlar. Çok sıcak bir adam, Çok anlayışlı, Çok soğuk, Çok itici... Bütün bu yargılara sebep olan davranış; bir insanın ilk defa başka bir insanla karşılaştığı zaman; aldığı tepki ile adlandırılır. Çok sevecen, çok çekingen, bu değerlendirmeler karşınızdaki insanın o, andaki ruh halinin davranışa dönüşmüş şeklidir. O, insan asla tamamı ile ilk göründüğü gibi değildir. Çünkü insan hali sürekli değişebilir. Ancak özü, karakteri, davranış biçimi, huyu, kolay kolay değişmez.
Şehirler de böyledir...
Bir Şehre ilk defa hangi mevsimde gitti iseniz, aklınızda hep o, kalmıştır. Çok sıcak, Çok yağmurlu, Çok soğuk… Yahut şehri ilk gördüğünüz zaman, size göre; şehrin giriş noktasındaki manzara hangisi ise hafızanıza kazılmıştır. Aslında O, şehir sizin hafızanıza kayıt edilmiş halinin çok dışında olabilir. Ancak, size görünen ilk hali, hep aklınızdadır. O şehrin değişik yönlerden şehre giriş yapan insanları açısından da görünüşleri çok farklı, farklı olacaktır. Sizin görüş açınızla hiç de örtüşmeyebilir. Çok farklı, farklı görüşler ileri sürülebilir. İşin garibi hepsi de doğrudur. Yani, bir insanın bir şehri tanıyabilmesi için; onu bir defa görmesi, tek zaviyeden bakması, değişik bir mevsimde olması, gerçekleri göz önünde bulundurularak; doğru bir değerlendirme yaptığı söylenemez. Ancak, Şahsi bir değerlendirme olarak algılanır. Yani ne insanları ne şehirleri ilk gördüğümüz hali ile genel değerlendirmeye tabi tutmamak gerekir.
Mesela; İstanbul benim ilk defa 1967 yılında; geldiğim zaman ziyaret ettiğim Eyüb Sultan, simgesi ile hafızama kazılmıştır... Bursa ise, Ulu Camii Yeşil Türbe ile hatırlanır. Selçuklu şehirleri ise, Ulu Camii ve Görkemli giriş kapıları ile çifte minareli yapılarla tanınır. Bir medeniyet vardır. O, medeniyetin remzi olan, simgesi olan eserler vardır.
İşte insanlar ile, şehirlerin görünüşlerinin benzerliği burada ortaya çıkar. Ecdad şehirlere bir mühür, bir simge bırakmayı boşa düşünmemiştir. Bakın Osmanlının terk ettiği yerler hala, tüm yıkıma, rağmen ayakta duran onlarca eser vardır. Oysa bu kadar yerleşim yerine yetecek kadar cami medrese, han, hamam yapalım, gerisine gerek yoktur. Düşüncesinde olsalar idi, bugün ayakta kalan eserimiz belki o, topraklarda olmayacaktı.
Koca bir şehir, birkaç kelime ile ifade edilemez... Hakkında değerlendirme yapılamaz... Yaşamak gerekir, içinde olmak gerekir, uzun bir süre kalmak gerekir...
İnsan da öyledir. Öyle bir davranışı ile, bir fikri ile, bir hareketi ile, kendisi hakkında hüküm vermek doğru değildir. Tanımak gerekir... Birlikte olmak gerekir... Aynı yolda yürümek gerekir... Alış-veriş yapmak gerekir... Siz bunlardan sadece bir davranışı, hareketi, baz alarak hüküm vermeye kalkışırsanız, aldanırsınız... O, insandan değişik, değişik davranışlar görmüş nice insanlar; O, insanı aldıkları tepkilere bakarak değerlendireceklerdir. Ona göre bir hüküm vereceklerdir. İşin garibi hepsi de doğru olabilir. O zaman, çok yönlü bir insan tanımı, tanımlaması, ortaya çıkar. O, insan genel davranışlarının ortak noktası ile; diğer insanlar tarafından değerlendirilir. İyi ya da kötü, adam... Eşrefi Mahlukat tanımlaması, boşa değildir. Her insan apayrı bir dünyadır. İşte insan bu en şerefli yaratılan olmanın eserini davranışları ile hareketleri ile ispat etmelidir.
Atalarımız, eskiden insanları tanıdınız mı? Diye sorarlardı. Cevabı aldıktan sonra;'' Evladım beraber yol yürüdünüz mü? Beraber aynı evde kaldınız mı? Alış-veriş yaptınız mı? Hatta birlikte askerlik yaptınız mı? Derlerdi.
İşte belki o zaman; O, insan hakkında fikir edinebilirsiniz. Yine de tam tanıdığınızı söyleyemezsiniz... İnsan denen devasa yaratılmışı, öyle kolay, kolay tanımak mümkün değildir. Günümüz onun örnekleri ile; dolup taşmaktadır... Fazla aramaya gerek yoktur. Etrafınıza bakın yeter...
Nice tek özelliğinden hareket ederek, tanımaya çalıştığımız insanları; yeteri kadar tanıyamadığımız ortaya çıkmıştır. Demek ki; bazı özelliklerini anlayacağımız, birlikteliklerimiz oluşmamıştır. Yanılmışızdır... Biz de insanız belki yanıltmışızdır...
Kişinin asıl tanımını ise; kendisi yapar. Söz ve lisan ile kendisini tanımlamaktan çok; Bunun en güzel tanımı da davranışları, yaptığı işler, insan ilişkileri, toplumdaki hal ve hareketleri, yapar. O zaman sözlerine değil; işlerine bakmak gerekir... Bugün ne dedi? Yarın ne diyor? Çok önemlidir...
Evet, bu tür dalgalanmalar, hayatımızda karşımıza çıktığı zaman; hep şehirler aklıma gelir... Şehirdeki simgelerden habersiz olan birisi İstanbul için, Eyüb Sultan nedir? Bursa için Yeşil Türbeyi görmedim. Sivas için Çifte Minareli medrese mi var? Değerlendirmeleri yapıyor ise, o şahıs o, şehirleri tanıyamamıştır.
Aslında O, şehirlerin sosyal hayat derinliklerinde neler vardır, neler... Kim bilebilir... Kim hüküm verebilir... İşte bunu belirleyen insanların yaşantılarıdır. O şehrin sosyal hayatıdır. İşte O, sosyal hayat ilişkileri yeteri kadar tanınmadan, bilinmeden, insanlar hakkında değerlendirme yapmak; her zaman insanları yanıltmıştır. YANILTMAYA DA DEVAM EDECEKTİR...
Üzüldüğüm nokta; inanç gibi, kutsal bir koruyucu ile kendisini donatmış olan insanların da aynı hataları yapmalarıdır... İşte bunu kabullenmek zordur.
O ZAMAN KENDİ KENDİMİZE SÖYLENİRİZ.;’’ NE ŞEHİRLERİ YETERİ KADAR TANIYABİLMİŞİM, NE İNSANLARI...’’
Yine de hatayı kendimizde bularak, şöyle diyelim. Biz, insanları dışarıdan Bir Şehre ilk defa giren bir insanın hafızasına kazılmış, ilk görüntüsü ile tanımaya çalışmışız Sonuçta aldanmışız… Ne o şehir ilk girdiğiniz kapıdan görünüşü gibidir. Ne de insanları... Şehir ve İnsan bir bütündür. Bazı ortak özellikleri birlikte oluştururlar. Onları tanımak için, yeteri kadar zaman ve ilişki kuracak deneyim gereklidir...