MİLLİ EĞİTİMİN TEMEL PROBLEMLERİ
Birçok eğitimci gibi ben de Yeni Milli Eğitim Bakanı Sayın Prof. Dr. Ziya Selçuk hocanın bakan yapılmasını memnuniyetle karşılamış o günlerde: 'Yeni Sistemin ilk atanan eğitimci yeni Milli Eğitim Bakanı Değerli Prof. Dr. Ziya Selçuk’un eğitime güzel bir liderlik yapmasını bekliyoruz. Allah hayırlı eylesin. Başarılar diliyoruz. Onun başarısı ülkemiz için büyük bir başarı olacaktır.’ ifadelerini içeren bir mesajla tebrik ettim.
Yazımın başlığında bakanın ismini zikretmek yerine Milli Eğitim Bakanlığının Çözüm Bekleyen Meseleleri şeklinde kullanmamın nedeni Prof. Dr. Ziya Selçuk hocanın bakanlık süresi dolduğunda veya daha erken ayrılmak durumunda kalması durumunda bu meselelerin Türk Milli Eğitim Sisteminin çözüm bekleyen kadim meseleleri olduğunu belirtmek içindir. Yani Eğitim ve Milli Eğitim Türkiye’nin Acil Çözüm Bekleyen Kadim Bir Meselesidir. Bu konunun ciddiyeti sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından da bilindiği ve çözüme kavuşturulması için bu emanet görev farklı ve umut veren yaklaşımları ile bilinen Prof. Dr. Ziya Selçuk hocaya verildi.
İzninizle Yeni Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Ziya Selçuk hoca tarafından Milli Eğitim Bakanlığının çözüm bekleyen meselelerini sıralamak istiyorum:
-Öğretmenlerin mesleki gelişimlerinin ve niteliğinin arttırılması.
-Okul yöneticilerinin niteliğini arttırmak.
-Okulların maddi ve fiziki sorunlarının çözülmesi.
-Okul aile birliği yönetmeliğinin güncellenmesi. Okulların sahipsiz olmaktan kurtarılması. Okullar arası dengesizliğin azaltılması.
-Müfredatın, ders araç ve gereçlerin güncellenmesi.
-Öğrencilerin ihtiyaçlarına ve beklentilerine göre okulların dizayn edilmesi.
-Velilerin eğitim sürecine katılımının sağlanması.
-Şikayet hatlarının eğitimi engelleyici olmaktan çıkarılması.
-Denetimin rehberlik ve destek amaçlı yapılması.
-Ödül, ceza yönetmeliğinin yeniden düzenlenmesi.
-Okul kantin işletmeciliğinin ve öğrenci taşıma servis işlerinin çıkar gruplarının elinden alınması.
-Siyasilerin, yerel yöneticilerin okulları kendileri için bir faaliyet alanı görme, okul idarecilerine baskına son verilmesi.
-Eğitim sendikalarının, bazı sivil toplum kuruluşlarının eğitimciler ve eğitim yöneticileri üzerindeki, haksız, yersiz bazen de mağduriyete dönüşen baskılarına, hak ihlallerine son verilmesi. Atatmalara doğrudan müdahale etmeleri, liyakat yerine işyeri temsilcisi, eş dost olma kriterlerine göre yönetici listeleri oluşturmaları.
-Haksız yere veya görevdeki yöneticiler tarafından kendi kadrosunu kurma iddiasıyla görevden uzaklaştırılan, farklı önerileri olduğu için görevden uzaklaştırılan, Milli Eğitim Bakanlığına, yaşadığı şehirdeki eğitim yöneticilerine küs olan binlerce eğitimcinin kurumu ile tekrar barışmasını sağlayacak disiplin affının ilan edilmesi.
-Kariyer beklentisi içerisinde olan eğitimcilerin ve eğitim yöneticilerinin sınıfla, okul ile, veli ile daha çok iletişim içerisinde olacak bir yönetici atama yönetmeliğinin çıkarılması. Son atamalarda varsa mağdur edilen veya hak etmediği halde makama sahibi yapılan kişilerin atamalarının iptal edilmesi. Okul yöneticiliğinin meslek olmasını sağlayarak bu meslek için binlerce öğretmenin sınıftan soğumasına fırsat vermemek.
- Öğrenmeden, okumadan, anlamadan, karşılaştırma yapmayı öğrenmeden sınıf geçmeye son verilmesi.
-Merkez valisi gibi araştırmacı kadrosunda bekleyen eğitim yöneticilerinin erken emekliğe yönlendirilip atama bekleyen öğretmenlere yer açılması.
-Birileri adına iş yapmak, birlerine yer açmak amacıyla kadrosunun olduğu eğitim kurumuyla ilgilenmek yerine başka bir kurumda vekaleten görev yapanların kendi görevlerine dönmeleri, vekaleten görev yapan ve eğitime zarar veren, eğitimcileri mağdur edenlerin görevlendirmelerinin iptal edilmesi.
-Milletvekillerinden. Milli Eğitim Komisyonundan özellikle atama için gelecek önerilerin çok dikkatlice takip edilmesi.
-İl ve ilçe Milli Eğitim Müdürlüklerinin özel bürolarda istihdam ettikleri ancak daha çok kendi özel işleri veya işe yaramayan projeler için çalıştırdıkları kişilerin okullarına gönderilmesi.
-Taşın altına elini koymadan maaş alanların aldıkları maaşları hak edecek şekilde istihdam edilmeleri.
-Din eğitimi ve öğretimine, temel insani değerlere, kültürel değerlere daha çok önem verilmesi.
-Din eğitimi ve öğretiminin okul öncesi, ilkokul, ortaokul, genel lise ve imam hatip okulları şeklinde ayrı ayrı dairelerce takip edilmesi.
-Bakanlığın var olan diğer müdürlüklerinin tümünün liyakat, ehliyet ve verimlilik ilkelerine göre analiz edilerek yeniden dizayn edilmesi.
-Ölçme, değerlendirme ve yerleştirme kriterlerinde nitelikli okul, sınavlı okul, proje okulu kriterlerinin fakir aile çocuklarının da dikkate alınarak yeniden düzenlenmesi.
-AB Erasmus ve benzeri projelerin sıkı bir denetimden geçirilmesi. Okulların projeler çöplüğünden kurtarılması.
-Öğretmen adaylarında önceliğin örgün eğitim kurumlarından mezun olanlara verilmesi. Açık öğretim mezunu öğretmen adaylarının en az bir yıllık stajerlikten sonra göreve başlatılması.
-Öğrencilerin önemsediği, her gün izledikleri youtube gibi sosyal medya mecralarının eğitim için değerlendirilmesi. 27 yıllık bir öğretmen olarak benim bile youtube’de kanalımın olması öğrencilerin gözünde dikkat çekmektedir. EBA Paylaşım Portalında içerik çalışması yapılmalı.
-Ücretli öğretmenler ile kadrolu öğretmenler arasındaki ücret ve statü farkının giderilmesi.
-Suriyeli öğrencilerin eğitimi ve uyumu için özel yeni çalışmaların, yeni düzenlemelerin yapılması.
-Öğrenci ve öğretmenlere yönelik kitap, kültür sanat, yazı, şiir, düşünce ve dergi atölyeleri olmalı.
-Maarif müfettişleri dışında eğitim koordinatörleri grubu oluşturulmalı. Bu ekipte yer alacak kişilerin hizmet içi kurs formatında her şehirdeki eğitimcilerin ayağına gitmeli, tecrübe paylaşımları yapmalı. Bu doğrultuda çalışan ve ticareti öne çıkarmayan derneklerle, sivil kuruluşlarla işbirliği yapmalı.
-Bakanlığın eğitim dünyasında yaşananların takibi ve geri dönüşler için sosyal medya izleme grubunun olması gerekir.
-İkili öğretim yapan okullara yönetici ve idari personel desteğinin verilmesi.
-Yetiştirme kursları, etütlü okullar, sınıflar gibi eğitim faaliyetlerinin yeniden düzenlemesi.
- Performansın Milli Eğitimin tüm personelini kapsayacak şekilde olmasına yönelik düzenlemeler yapılması.
-Görev verilecek personelin yetkili personele değil ehil ve etkili personel olmasına dikkat edilmesi.
-Günü geçmiş yönetmeliklerin ayıklanması ve bu yönetmeliklere göre ceza almış personele haklarının iadesi, genel bir sicil affının ilan edilmesi.
-Önceki bakanlar tarafından başlatılan tüm projeler verimlilik kriteri ile ölçülmeli, yararlı ve kabul gören güzel uygulamalar devam etmeli.
-MEB Ziya Selçuk; eğitimin kalitesini arttırmak, personele rehberlik yapmak yerine onlara ceza vermek için akıl yürütmüş, mesai harcamış, isimleri usulsüz ve hukuksuz işlere karışmış, birileri adına iş yapan tüm il ve ilçelerdeki idarecilerin görevlerine son verilmeli. Çünkü 'Kem âlât ile kemâlât olmaz.’
Çözüm aranırken elbette siyasi partilerden, muhalefetten, ideolojik gruplardan, sendikalardan, sivil toplum örgütlerinden ve sayıları az olsa da eğitim derneklerinden birtakım tepkiler olacaktır. Bu tepkileri olması gerekir.
Yazımı Rahmetli Sıradışı Vali, Halkın Valisi olarak meşhur olan ve bir trafik kazasında aramızdan ayrılan rahmetli Recep Yazıcıoğlu’na sorduğum bir soru ile sonlandırmak istiyorum:
-Sayın Valim bu yaptığınız işlerin mevzuatta yeri nedir?
-Sayın Balcı biz yaptığımız işlerin mevzuatta yeri nedir diye beklersek Ankara’dan cevap gelmez. O zaman da biz de hiçbir şey yapamayız. Biz yapılması gerekeni yapalım. Mevzuat eksikliği var ise mevzuat çıkarılsın.
Yeni Şafak Gazetesi yazarı Ahmet Ünlü 23 Temmuz 2018 tarihli yazısında Eğitim-Bir-Sen tarafından hazırlanan Eğitim Yönetiminde Liyakat ve Kariyer Sistemi başlıklı raporun yeni bakan için bir yol haritası olacağını söylemiş olsa da bazı illerde siyaset, sendika ve sivil toplum yöneticilerinin müdahaleleri ve yanlış yönlendirmeler nedeniyle bazı eğitimci ve eğitim yöneticimiz mağdur edildi. Dileriz Eğitim-Bir-Sen tarafından hazırlanan Eğitim Yönetiminde Liyakat ve Kariyer Sistemi başlıklı rapor ve benzeri öneriler yaşanan yanlışlara dur demek için bir başlangıç olur. Tabi ki mağduriyetlerin nasıl giderileceğini de düşünmekte gerekir. https://www.yenisafak.com/yazarlar/ahmetunlu/bakan-sayin-selcuk-ogretmenlerle-ilgili-bu-onerileri-firsata-cevirmelidir-2046563
Karar verici durumunda olanlar mağdur edilenleri dinlemek yerine bir üst makamdaki kişileri korudular. Üst makamları yanlış bilgilendirdiler. Ben de birçok meslektaşımız gibi bu şekilde mağdur edilenlerden biriyim. Yeni Milli Eğitim Bakanımızın son yıllarda kumpasla, basit gerekçeler ve haksız yere mağdur edilerek görevden alınanlarla ilgili bir çalışma yapmasını, emri altındaki idarecileri resmi yazışmalarla tehdit eden, eğitim yöneticilerinden değerlere ve ilkelere değil kendilerine sadık olmayı isteyen idari sarhoşların gazabına uğrayan mağdur edilen küskün eğitimcilerle iletişim kurmasını bekliyoruz. Adam gibi görevini yaparken; husumet, kumpas, mobing, yalan şahitlik, belgeleri tersinden okuma, üst makamları yanlış bilgilendirme, http://www.kamubiz.com/ust-makamlar-yanlis-kararlara-imza-atar-mi-makale,639.html adam kayırmacılık, mağdur etme, aynı konudan birden fazla ceza vermeye çalışmak, itibarsızlaştırmak, haklı çıkmak için ne varsa yap gibi insani, ahlaki ve vicdani olmayan bazı durumlarla karşılaşan birçok eğitimcinin yaşadıklarını dinleyince kendi yaşadıklarımı bir kenara bırakarak bu önerileri kaleme almayı gerekli gördüm. Yazarak, öneri getirerek görevimizi yapmaya çalıştık. Gerisi işin ehli ve adil şahitlik yapacak olanlara kalmıştır.
Mahmut Balcı Eğitimci Yazar. İstanbul.13.08.2018
Not: Bu yazıyı kaleme aldığım günlerde Hac ibadeti için yurt dışına çıkınca yazının yayınlanması biraz gecikti. Bakanlıkta bazı işler yeniden yapılandırılırken önerilerimizin bir kısmının bile işe yaraması bizleri eğitim adına memnun eder. Bunu ümit ederek yazıyı yayınlıyorum.
İMAM HATİP OKULLARINDA HER ŞEY YOLUNDA GİDİYOR DESEK NE KAYBIMIZ OLUR?
Konya İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün destekleriyle 3-4 Mart 2018 tarihlerinde İKDAM Eğitim Derneği ve Uluslararası Öncü Eğitimciler Derneği tarafından “Gençlik ve İnanç” konulu bir çalıştay yapıldı. İlk gün bazı akademisyenlerin de tebliğler sunduğu programın ikinci gününde ise Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ve İHL Meslek Dersi öğretmenlerinden oluşan 50 kişilik katılımcı “Gençlik ve İnanç” konusunu tartıştı. Çalıştayın sonuç bildirisinin yayınlanmasıyla birlikte İmam Hatip Okulları ve Din Eğitimi bir kez daha gündem olmaya başladı. Çalıştayda sadece imam hatip okullarındaki gençlerin inanç sorunları ele alınmadığı halde konu imam hatiplerde inanç sorunları olarak öne çıktı.
Peki bu konu neden bu kadar dikkat çekiyor?
Hemen belirtelim ki imam hatip okulları Türkiye’nin kadim meselelerinden biridir. Cumhuriyetle birlikte gerçekleştirilmek istenen devrimlerde imam hatip okullarına benzer okullara, Osmanlıdaki bazı dini kurumların devamı gibi, kapatılan tekkelerin, zaviyelerin ve medreselerin devamı olacak herhangi bir dini kurumun olmamasına özen gösteriliyordu. Ancak milletin ise bazı talepleri olunca bazı tartışmalar yaşanıyordu. Sonunda siyasiler milletin bu taleplerini daha sıkı kontrol edilen bir müfredata göre gerçekleşmesine izin verdiler.
İmam hatip okulları ve din eğitimi her dönemde bir şekilde tartışma konusu oldu. Ak Parti hükümeti 28 Şubat Postmodern Darbe ile iyice zarar gören imam hatip okullarının yeniden açılması, bazı okulların ise imam hatip okuluna dönüşmesi için halktan gelen talepleri hayata geçirmeye çalıştı. Bazı yerlerde bazı sorunlar yaşansa da bu yöndeki değişiklikler genel olarak olumlu karşılandı. Ancak laik çevrelerin yaklaşımında ise herhangi bir değişiklik olmuyordu. Bazıları bu okullara yine bir öcü gözüyle bakıyorlardı.
Aslında bu ön yargı biraz da bu okulları tanımamaktan kaynaklanıyor. Örneğin ilk başta imam hatip okullarında görev yapmak istemeyen, başka okullarda görev yapan bazı öğretmenler evlerine yakın bir okul olduğu için tercih yapmak zorunda kaldıkları imam hatip okullarında görev yaptıktan bir süre sonra aslında bu okulların diğer okullara göre daha rahat öğretmenlik yapılacak yerler olduklarını görmeye başladılar. Hatta laik düşüncelere sahip bazı öğretmenlerin bu okullardaki öğrencilere bu düşüncelerini empoze etmeye çalıştıkları bazen veli şikayetlerine de yansıyordu. Hatta bazı meslekçi öğretmenlerin de bazı konuları ısrarla gündemde tutuklarına dair eleştiriler de okul idaresine ulaşıyordu. Yani imam hatip okullarında gençler inanca konu olan çeşitli meseleleri tartışıyorlardı.
15 Temmuz FETÖ darbe girişimi ile birlikte imam hatip gençliğine olan ihtiyacın olduğunu bir kez daha doğrulandı. Çünkü FETÖ’nün etkili olamadığı kurumların başında imam hatip okulları geliyordu. Bütün bunlar yaşanırken bazı sosyal bilimciler ve gençlik üzerine çalışanlar da bir taraftan gençler arasında bazı yeni inanç türlerine olan yönelmelerden, zararlı ve madde bağımlılığı gibi olumsuzluklardan söz eden çalışmalar yapıyordu. Aslında genel anlamda gençler arasında çeşitli sorunlar yaşanıyordu. Kadim Değerlerimiz ve Gençlik konulu söyleşilere giden birisi olarak ben de bu tartışmalardan haberdardım. Tüm bu sorunlara yeniden açılan imam hatip ortaokullarının da çare olacağı düşünülürken kamuoyuna işlerin doğru gitmediğine dair görüşler de yansıyordu. Örneğin bu günlerde benim bizzat görev yaptığım okulda şahit olduğum imam hatip okullarına ilginin azalma eğilimi gösterdiğini dair bu konu Prof. Dr. Hayrettin Karaman hoca tarafından 2016 yılında bir yazıya konu oluyordu. (http://m.yenisafak.com/yazarlar/hayrettinkaraman/bu-ogretmenin-sesine-kulak-verilmeli-2035209
Bütün bunlar yaşanırken imam hatip okullarından sorumlu olan din öğretimi genel müdürlüğü ekibi ise imam hatip okullarının seçkin okullar olması, bu okulların projelerle ismini duyuran diğer okullar gibi olması için çaba gösteriyordu. DÖGM genel müdürlük görevlileri birçok okulu ziyaret etmeye, İmam hatip okullarında okuyanların aşırılıklardan uzak eğitim kurumları oldukları, imam hatip mezunlarının yanlış işlerle anılmasının haksızlık olduğu, sınıflara girmeye, öğretmenlerle iletişim kurmaya çalıştı. Bazı okulların proje yapmaları ve bazı okulların ise proje okulları olması için çaba sarf ettiler. Tüm bu işlerin imam hatip okulları vizyon belgesine göre yapılmasını isteniyordu. Ancak bazı bürokratlar ve bazı siyasiler çağımızın insanını etkileyen dev dalgaların din eğitimi ve öğretimi gören öğrencileri ve hatta öğretmenleri de ciddi olarak olumsuz şekilde etkiledikleri gerçeğini hesap edemiyordu.
Kuruluş ve varlık sebebi imam hatip okulları olan bazı sivil toplum kuruluşları 28 Şubat Postmodern Darbesinden önce millet eliyle kurulan ve millet eliyle korunmaya çalışılan imam hatip sevdalısı hacı amcaların, velilerin, öğretmen ve idareciler yerine yeni bir imam hatip camiasının doğduğunu ise göremediler. Sahada olan bazı yetkili kişiler ve sivil toplum kuruluşları bir şehrin tüm yöneticilerinin katılım, desteklerini alarak yapılan İmam Hatip Okulları Platformu toplantılarında alınan karaların istenen Asımın Nesli’nin oluşması için yeterli çalışmalar olmadığını göremediler. Belki de gördüler ancak dile getirmekten çekindiler. Ancak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Kasımpaşa’da düzenlenen Gençlik Buluşmasındaki konuşmasında 'Öğrencilerin zorla imam hatiplere kaydedildiği, okulların zorla imam hatiplere dönüştürüldüğü gibi haberler yalandır, yanlıştır, kasıtlıdır, çarpıtmadır.’ içerikli konuşması ile dikkatler tekrar imam hatip okullarının üzerine çekiliyordu. (http://www.milliyet.com.tr/cumhurbaskani-erdogan-bakana-talimat-istanbul-yerelhaber-2069166/)
Aslında Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan kendi isminin verildiği Fatihteki Fatih İmam Hatip Lisesinin açılışında yaptığı konuşmada imam hatip okullarında niteliğe de vurgu yapması bazı işlerin yolunda gitmediğinin dışa yansıyan ilk işaretleriydi. Birçok veli 'çocuğumuzu İmam Hatip Okullarına gönderiyoruz ancak diğer öğrencilerden bir farkı yok, çocuklarımızı İmam Hatip Okuluna gönderdik. Ancak çocuklarla ilgilenen yok. İdarecilerin çoğu imam hatip kökenli değil. Ancak yaptıkları en iyi şey çocuklarımızı düzenlen programları götürmektir’ şeklindeki eleştiriler Türkiye genelinde yaşanan sorunların bir anlamda ilanı oluyordu. Ancak birileri bunları görmedi. Sanki hiç kimse bu konuşulanları üzerine almıyordu. Hatta bazıları da imam hatip okullarının iç sorunlarını çözmek, kalitesini arttırmak yerine daha çok imam hatip açarak bu sayıları da sayın cumhurbaşkanına iletmeyi bir başarı, bir ayrıcalık olarak görüyordu. Bu konular imam hatip okulları koordinasyon toplantılarında gündeme geldiğinde söz alan okul idarecileri ise suç işleyen bir kişi muamelesi görüyordu. Kimse bu okulların genel okullara benzediğini inanç ve yaşam tarzı olarak farklı olan birçok kişinin kariyer ve daha çok rahat etmek için imam hatip okullarında öğretmen veya idareci olarak görev alamaya başladığını konuşmuyordu. Ancak yine de yaşanan bazı aksilikler, bazı sorunlar basının gözünden kaçmıyordu. (https://www.yeniakit.com.tr/haber/raki-masasindan-ihl-mudurlugune-376895.html)
Hal böyle iken imam hatip camiasının sorunlarını çözmek için bazen beş yıldızlı ortamlarda yapılan toplantılar bir süre sonra dostlar buluşmasına dönüşüyordu. Sorunlar tespit ediliyordu ancak sıra bir türlü şikayetlere çözüm bulmaya ve takibe gelmiyordu. İşte tam bu noktada hem imam hatip okullarında hem de diğer okullarda din eğitimi, din öğretimi ve seçmeli dersler gibi bazı işlerin yanlış gittiğini, gençlerin inançla ilgili bazı sorunlar yaşadıkları Konya’daki çalıştayda daha net olarak ortaya kondu. Konu ulusal medyada haber konusu olunca bazıları bu meseleleri çözmek yerine bu çalıştayın bilimsel verilere dayanmadığını söylemeye başladı. Hatta sonuç bildirisinde dile getirilen sorunların aslında sadece imam hatip okullarında değil başka okullarda da olduğu ilan ediliyordu. Hal böyle olunca deizim, ateizm gibi meseleler diğer meseleleri gölgeledi. İlk başta bu çalıştaya destek olanlar bile tavır değiştirmeye başladılar. Bu sorunun cevabını aramaya çalışanlar ise sanki imam hatiplere mesafeli ve bu okullara zarar vermek veya iktidarı zor duruma düşürmek isteyen kişiler olarak ifade etmeye çalışanlar oldu. Aslında bu yaklaşım bazı gerçeklerin üstünü örtmektir.
Gençlerimizin değerini bilelim. Elbette gençlerimiz 15 Temmuz Hain Darbe Gecesi fevkalede hepimizi sevindiren bir direniş sergilediler. Ancak bu güzel tablonun devamı için eksikleri de görmek, gidermek için emek harcamak gerekir. İstanbul’da bir süre imam hatip okullarında idarecilik yaptım. Bazı imam hatip okullarına pozitif ayırım yapılmasına karşılık dezavantajlı okulunu toparlamak için özverili şekilde çalışan bazı idarecilerin ise gecesini gündüzüne katarak okullarını toparlamaya çalışanların emeklerinin ise pek görülmediği bir gerçektir. Hatta bu emekleri görmek yerine bu özverileri görmeyen bazı imam hatip baronlarının ayak oyunları sonucu bazı idarecileri mağdur ettiklerine de şahit olduk. Gördüm ki birileri emek harcarken birileri ise imam hatiplerin sırtından geçiniyor, güç ve makam sahibi oluyor. Merak edenler bu konulara dair 17 Eylül 2017 tarihli yazıma bakabilirler. http://www.kamubiz.com/imam-hatip-okullarinda-gorev-yapacak-kisiler-hangi-sartlara-sahip-olmali-makale,212.html
Konya’daki çalıştayın ortaya koyduğu gerçekleri görmek gerekir. Mevcut gidişatı görmek istemeyen Yeni Tatlısu İmam Hatip Camiasının bazı gerçekleri görmesi, suçu hep dışarıda görme yanlışlığından vazgeçmesi gerektiğini düşündüğüm için bu yazıyı kalem aldım. Dahası İmam Hatip Mezunlarının etkin olduğu bürokraside yaşanan bazı temel sorunların da çözülmesi için bu tür farklı çalışmaların dikkate alınması gerektiğini düşünüyorum. Aksi halde zamanla ciddi paralar harcanarak açılan birçok imam hatip okuluna giden öğrenci sayısı düşecektir. Şayet yaşanan sorunlara çözüm aranmaz ise Proje İmam Hatiplerde bile görev yapacak öğretmen ve idareci bulma sorunu devam edebilir. Bazı imam hatip okullarında görev yapan kişilerin bilinçli veya pasif şekilde imam hatip ikliminin yaşanmaması için gayret gösterdikleri görülmez ve tedbir alınmaz ise daha üzücü sonuçlara hazır olmak gerekir. Tedbir alınmaz ise bir süre sonra imam hatip okulları halktan kopuk seçkin velilere hitap eden özel zümrenin okulları olmaya başlayacaktır. İşte asıl tehlike o zaman yaşanacaktır. O zaman din halkın değil daha çok belli zümrelerin tekeline girecektir.
Tüm öğrencilerin düştükleri boşluklar ve yaşadığı sorunlar olduğu kabul edilerek kalıcı çözümler aranmalı. Bu emeklerin imam hatiplerin aleyhine bir algı operasyonu olduğunun ifade edilmesi doğru değildir. Bu başarısızlıklarda kimin ne kadar payı varsa bedelini de ödemesi gerekir. Çünkü imam hatip camiasının, gençlerimizin sorunları sadece salon toplantılarında güzel konuşmalar yapmakla, imam hatip okullarının işleyişini kendi istikbali için öne çıkaran bazı siyasilerle bazı yerel yöneticilerle, bir üst makama gelmek, iktidara şirin görünmek için çalışıyormuş gibi davranan bazı bürokratlarla, devletin kaynaklarından biraz daha pay almak için faaliyet yapan yarı resmi bazı sivil toplum kuruluşlarının mevcut yaklaşımları ile çözülemez. Hatta imam hatip okulları arasında yaşanan fakir zengin, nitelikli, niteliksiz, avantajlı, dezavantajlı okullar gibi ayırımlar, sorunlar da halkın dikkatinden kaçmayacaktır.
Şayet İmam hatip okuluna giden öğrenciler bir fırsatını buldu mu başka okullara gitmeye çalışıyor ise konuşmak için yapılan çalıştaylara, toplantılara harcanan imkânlar ve vakitler acilen öğrenciler için harcanmalı. Aksi halde tüm amirlerin katıldıkları İHOP (İmam Hatip Okulları Platformu) toplantılarından bir sonuç alınamaz. İmam hatip kökenli olan her idarecinin, her öğretmenin ve her mensubun her davranışıyla yaşayan bir model olması gerekir ki bu okullar gerçek kimliğine kavuşsun. Ancak bunun için çalışanlara fırsat tanınmamakta.
Belki bu çalıştayın işaret ettiği ve pek hoşumuza gitmeyen tespitlerden dolayı bazı kişilere bedel ödetilecek. Belki İmam Hatip Okullarında her şey yolunda gidiyor desek bazıları memnun olacak. Ancak gerçekçi olmak gerekir o zaman İslam’ın bize 'adaleti ayakta tutan adil şahitler olun’ ilkesine ters düşmüş oluruz. Elbette üstün gayret gösterenleri takdir ediyoruz. Ancak birkaç öğrenciyi veya okulu ilgilendiren özel başarılarla, göstermelik alkışlarla bizlere 'işler yolunda gidiyor’ diyenler değil gerçekler acı da olsa bizim hakikatleri söyleyen samimi dostlara ihtiyacımız var.
Bana sorarsanız imam hatip okullarında ve diğer okullarda her şey yolunda gidiyor dersek daha büyük kayıplarımız olur. Asıl kayıp meseleleri tartışmamaktır. Bu vesileyle İKDAM Eğitim Derneğinin Gençlik ve İnanç Çalıştayının çarpıtıldığına dair yaptıkları zorunlu açıklamaya da bakmanızı hatırlatmak isterim: (http://www.ikdam.org/haber_bak.asp?c=10881573CC3B87FBCE716BF915FAF3B883FB6A9CD00B093)
MİLLİ EĞİTİM ŞUBE MÜDÜRLÜĞÜNE GEÇİŞ İSTEĞİ OKULDAN KAÇIŞ İÇİN BİR FIRSAT MI OLACAK?
Milli Eğitim Bakanlığı İnsan Kaynakları Genel Müdürlüğü mahkemelik olan şube müdürlüğü meselesini çözmek ve ihtiyacı karşılamak için yazılı sınav ve akabinde mülakat yapacağını ilan etti. Gözlemlerim ve şahit olduğum kadarıyla Milli Eğitim Bakanlığı Taşra Teşkilatı Şube Müdürlüğü Sınavına yüksek oranda bir talep olacak.
Bana göre öğretmenlerin Milli Eğitim Bakanlığının her kademesinde görev almasında bir sakınca yoktur. Hatta görev almalı ki her görev hakkında tecrübe sahibi olsun. Farklı görevlerdeki kişilere haksızlık yapmasın. Türkiye’de okul idareciliğinin bir okulu olmadığı ve bu işi yapanlar yaparak tecrübe sahibi oldukları için isteyen öğretmenlere bu hak tanınmalıdır.
Ancak son zamanlarda okul idarecilerinin yaşadıkları birçok sorun nedeniyle idareciliğe geçen birçok öğretmen okullardaki idareciliğin bir yük olduğunu görmeye başlayınca tekrar öğretmenliğe döndü. Çünkü okul idareciliği okulun hem ekonomik, hem disiplin hem de eğitim sürecini en iyi şekilde yönetmeyi gerektirmektedir. Okul idarecileri karşılaştıkları sorunları çözerken bir de üst makamlardan, şımartılan bazı velilerden, ağalık taslayan bazı sivil toplum kuruluşlarından, bazı parti üyelerinden, bazı sendikalardan destek yerine köstek görünce birçok kişi doğru iş yapmanın mağduru olunca idareciliğin bu ortamda çok zor olduğunu anlamaya başladılar. Çareyi idarecilikten öğretmenliğe dönmede buldular. (Ben görevimi aşkla şevkle yapmaya çalışırken farkına varmadan birilerinin ayağına bastığım için mağdur oldum…)
Bir süre idarecilik yapan kişilerin sınıfa tekrar dönmeleri ile birlikte bazı yeni sorunlar yaşamaları kaçınılmazdır. İşte tam bu süreçte Milli Eğitim Bakanlığını yayınladığı görevde yükselme yönetmenliği çerçevesinde 01 Nisan 2018 tarihinde yapılacak olan Millî Eğitim Bakanlığı Taşra Teşkilatı Şube Müdürlüğü Sınavı bazı kişiler için bir fırsat olacaktır. 10 yıl öğretmenlik yapan, bakanlıkta belli sürelerde görev yapmış olan herkesin müracaat edeceği yazılı sınav binlerce kişinin yatıracağı sınav ücreti ile bir anlamda bakanlık ve sınavı yapacak kurum için iyi bir kaynak olacaktır.
Toplamda 513 şube müdürünün atamasının yapılacağı sınavda daha önce 70 puan alan kişiler başarılı sayılırken yeni yönetmelik ile 60 puan alan adaylar başarılı sayılacak. Elbette bu sınavın yapılacağını önceden haber alanlar, mevzuatı ve konuları ezberlemeye çalışan 'mevzuat ezbercileri’ yazılı sınavdan daha yüksek not alacaklardır. Bilmeyenler için belirtmek gerekir ki bu sınavın yazılı yapılmasının kabul görmesinde; yazılı sınav olmadan sadece mülakatla öğretmen veya yönetici seçmenin vicdanları yaraladığının kamuoyunda gündem olması, uygulamanın hükümet aleyhine eleştirilere dönüşmesi ve bu yöntemin Eğitim-Bir-Sen tarafından da eleştirilmesi etkili oldu.
İdarecilik tecrübesi olmayan ancak 10 yıl görev yapmış her öğretmenin de müracaat edebileceği bu sınav sonucunda yine başka faktörler devreye girecektir. Hatırı sayılır bazı kişiler bu vesileyle birilerinin ünvan sahibi olması için çaba gösterecek. Yazılı sınavı kazanan adaylar mülakatta iyi bir puan almak için bu sefer bazı kişilerin, bazı mercilerin kapısını çalacak. Tecrübe, liyakat, ehliyet ve adalet yerine yine kayırmanın, bir yerlere üye olmanın veya yakın olmanın bu işte etkili olduğuna dair birçok haber ve eleştiri okuyacağız. Konu muhalefet tarafından eleştirilecek. Muhtemelen konu yine yargıya taşınacak.
Sosyal gözlemim odur ki birçok okul müdürü, müdür yardımcısı ve öğretmen okullarındaki maddi sorunların altında ezilmektense, işyerinin görünen ve görünmeyen kazalarından dahi sorumlu olmaktansa birçok eğitimcinin 'Eğitim Kurumları Yöneticiliği Hamallık Mıdır?’ sorusuna cevap aradığı bir dönemde daha az riskli ve sorumluluğu az olan şube müdürlüğü görevine geçmeyi tercih edecektir. Milli Eğitim Şube Müdürlüğüne Geçiş İsteği Okuldan Kaçış İçin Bir Fırsat Mı Olacak başlıklı bu yazımdan şube müdürlüğünü önemsemediğim anlamı çıkarılmasın. Tam tersine şube müdürlüğü önemlidir ve gereklidir. Ancak şube müdürlüğünün şuan çok ilgi görmesinin nedenlerine baktığımızda başka şeyler yazmak zorundayız. Eğitimde birçok yeniliğin gerçekleşmesinde ve sorunların çözümünde şube müdürlerinin büyük emeklerinin olduğunu da belirtmek isterim.
Bu sınav birilerini umutlandırırken görevlendirme yöntemi ile görev yapan çok sayıda şube müdürünün uykusunu da kaçırmış olmalı. Çünkü bazı yerlerin desteği ile bu makamda görev yapan bu şube müdürlerinden birçoğu okul idareciliğine dönmek zorunda kalacaktır. Şube müdürü iken okul idarecilerine olmadık işleri dayatanlar için ise tam bir bunalım sürecine dönüşebilir…
Beni ilgilendiren nokta bu kadar öğretmeni umutlandırmak, dersten, okuldan, meslekten soğutmak yerine okul idareciliğini; eğitim aşığı, eğitimciye, maarife değer veren, bir derdi ve değerleri olan bir işletme müdürüne teslim edip işleyişi en iyi şekilde sürdürmektir. Bu anlamda Öncü Yöneticiler Derneği tarafından başlatılan 'Okul Yöneticiliği Meslek Olsun’ kampanyasını olumlu bir girişim olarak görmekteyim. Aksi halde okullarda idealist öğretmen sayısı gittikçe azalacaktır.
Yazımı İmam Gazalinin yöneticilere yönelik bir sözü ile noktalamak istiyorum:
'Bilmelisin ki, Allah sana apaçık pek çok nimet ve imkânlar bahsetmiştir. Bu nedenle O’na şükretmeli ve sana sağlanan imkânlardan başkalarının da faydalanmasını sağmalısın. Kim, elindeki imkânlardan dolayı Allaha şükretmezse, imkânlarını yok olmakla karşı karşıya bırakmış ve kıyamet günü bu ihmal ve kusurundan ötürü mahcubiyeti hak etmiş olur. Ölümle birlikte son bulacak imkânın, akleden insan yanında bir kıymeti yoktur. Çünkü ne kadar uzasa da ömrün, süresi tamamlandığında insana hiçbir yararı yoktur. Nuh (a.s.) bin seneyi aşkın bir süre yaşadı. Fakat ölümünden bugüne kadar geçen beş bin yıllık zaman dilimine bakıldığında, sanki Nuh (a.s.) diye biri tarihte hiç yaşamamış gibidir, kendisinden eser kalmamıştır. Öyleyse itibar ve değer, geceler ve günler sürdüğü sürece devam edecek olan nimet ve imkândan yana gösterilmelidir…’
'AFRİNE YAPILAN MÜDAHALEYE DESTEK OLUYORUM’
Kilisin; Suriye’de Yaşanan Savaştan Dolayı Yaşadığı Mağduriyetlere Kayıtsız Kalmayan Kilisli Eğitimci Yazar Mahmut Balcı Sosyal Medya Hesabında 'Afrine Yapılan Müdahaleye Destek Oluyorum’ Başlıklı Bir Yazı Kaleme Aldı. İşte O Yazı:
AFRİN’E YAPILAN MÜDAHALEYİ DESTEKLİYORUM:
Köyümüz Afrin bölgesine beş on kilometre mesafede bulunmaktadır. Bir Kilisli olarak, bir Müslüman olarak, Afrin’e yapılan müdahaleyi meşru görüyorum ve destekliyorum. Çünkü: Binlerce Suriyeli savaş mağduru oldu. Bu savaş milyonlarca insanı ve insanımızı mağdur ederken birilerini ise zengin ediyor. Olan bu coğrafyanın insanına olmakta.
Bu savaş sona ermelidir. Savaş nedeniyle Afrin bölgesi de giderek küresel güçlerin kontrolüne giriyor.
İslam’da esas olan savaş değil barıştır.
Bazı zamanlarda ölçülü olmak şartıyla savaş zaruri olur.
Barışı sağlamak, mazlumlara sahip çıkmak, zalimlere engel olmak, ümmeti bölmeye, değerlerimizi yok etmeye çalışan, işgalcilerle işbirliği yapan, masumları katleden, mabetleri, şehirleri harbeye çeviren hainlere, çocukları katleden, insanlığı ateşe atan zalimlere engel olmak gerekir.
İnsanları aldatan yerli ve yabancı hainlere, yerli maşalara hak ettikleri cezayı vermek, barışı tesis etmek için, sivillere, canlılara ve tabiata zarar vermeden;
mazlumlara destek olmak üzere savaş gereklidir.
Meseleye ırki, mezhebi veya akrabalık açısından değil insani ve İslami açıdan bakmak gerekir.
Bu çerçeveden bakınca Afrin’e yapılan müdahaleyi destekliyorum. Bütün bunlar olurken savaş edebiyatı, özgürlük edebiyatı veya fırsatçılık yapan çıkarcılara da dikkat etmeliyiz. Onların tuzaklarına düşmemeliyiz.
Bize düşen: barış için ter döken, bu kirli savaşı sona erdirmek için çalışan herkese sahip çıkmak, dua etmektir. Allah bize feraset versin. Mahmut Balcı. İst. 23.01.2018
BİZİ İZLEYEN SOSYAL MEDYA MELEKLERİNE DİKKAT EDİN
İstanbul Bahçelievler Ali Şükrü Sula Kız Anadolu İmam Hatip Lisesinde Kadim Değerlerimiz, Gençliğimizin Geleceği, Kudüs Ve Fahrettin Paşa Konulu Söyleşi Yapıldı.
İstanbul Bahçelievler Ali Şükrü Sula Kız Anadolu İmam Hatip lisesi konferans salonunda düzenlenen ve eğitimci yazar Mahmut Balcı’nın konuşmacı olarak katıldığı söyleşide de Kadim Değerlerimiz, Gençliğimizin Geleceği, Görevlerimiz, Kudüs ve Fahrettin Paşa'nın Medine Müdafaası konusu ele alındı.
Tarih öğretmeni Zekiye Demircan’ın takdimi ile başlayan programda Eğitimci yazar Mahmut Balcı Kadim Değerler Ve Gençlik konusunda şunları söyledi:
'Sevgili öğrenciler, dini hizmetler alanında önemli yapan bir ilim adamının ismini taşıyan bir okulun öğrencisi olmanın kıymetini biliniz. Ayrıca İmam Hatip Öğrencisi olmanın da değerli olduğunu bilmeniz gerektiğini hatırlatmak isterim. İmam Hatip Okulları hakkında ileri geri konuşanları da bu okulların gerekliliğini bilmedikleri için konuştuklarını düşünerek anlayışla karşılıyoruz. Ancak bu iddiaları çürütme görevi biraz da ben imam hatipliyim diyenlerin kadim değerlerine bağlı iyi bir örneklik göstermeleri ile mümkün olacaktır. Sahip olduğumuz çok sayıda değerimiz olduğu halde bu değerlerden habersiz yaşıyoruz. Önce değerlerimizin ne olduğunu öğreneceğiz sonra da onları yaşamak ve yaşatmak için gayret göstereceğiz. Bu söyleşilerden amacım bizi çok meşgul eden dış faktörleri azaltıp görülmesi gerekenleri birlikte görmeye çalışmaktır. Hem müslümanların hem de mazlum insanların yaşadığı yerlerde yaşananlar karşısında yapılması gereken görevlerimizin olduğunu bilelim. Sosyal medyayı dikkatli kullanmalıyız. Beğendiğimiz, paylaştığımız, izlediğimiz ve indirdiğimiz her şeyden sorumlu olacağız. Çünkü bizi sosyal medya melekleri izlemektedir.’
Öğrencilerin de katılımı ile Kadim Değerlerimiz ve Gençlik başlıklı sunumunu yapan Eğitimci yazar Mahmut Balcı programın son kısmında ise Medine Müdafii olarak bilinen Fahrettin Paşa hakkında şunları söyledi.
'Geçmişini bilmeyen ve haddini aşan bir suçlamamda bulunan ve cumhurbaşkanımız sayın Recep Tayyip Erdoğan’dan da sert bir cevap alan Birleşik Arap Emirlikleri Dışişleri Bakanı Şeyh Abdullah bin Zayed aslında bu vesileyle bize tarihimize sahip çıkmayı hatırlattı. Tarihçi İsmail Bilgin’in ifadesiyle 'Fahreddin Paşa Çöl kaplanı, Medine müdafii, kahraman bir askerimizdir. Kutsal emanetler i korumak için canını tehlikeye atmıştır.’ Fahrettin Paşa, İngiliz kuvvetlerinin ve bu kışkırtmaya gelenlerin destekleri ile zor duruma düşen Osmanlı Askerlerinden teslim olmaları yönündeki teklifler karşısında Mehmetçiğin Medine’yi savunmakta kararlı olduğunu söyleyerek bir Cuma günü Harem-i Şerif’in minberinden yaptığı tarihi konuşmasında Medine halkına şöyle hitap etti:
'Bu asker Medine’nin enkazı ve nihayet Ravza-ı Mutahhara’nın yeşil türbesi altında kan ve ateşten dokunmuş bir kefenle gömülmedikçe, Medine-i Münevvere kalesinin burçlarından ve nihayet Mescid-i Saadet minareleriyle yeşil kubbesinden al sancağı alınmayacaktır! Allah’u Teala bizimle beraberdir. Şefaatçiniz O’nun Resulü Peygamber Efendimiz’dir…’
Okul müdürü Mehmet İlhan programın sonunda yaptığı konuşmada şunları söyledi:
'Okulumuzda böyle önemli bir konu hakkında bir sunum yaptığı için değerli Mahmut Balcı hocaya teşekkür ediyorum. İnşallah sizler de ileriki günlerde Mahmut Balcı hoca gibi başkalarına rehberlik yaparsınız. Bu tür seminerlerde konuşulanları iyi takip etmeli ve başkalarına da aktarmalıyız. İnşallah hepimiz kadim değerleri yaşamaya ve yaşatmaya, Allah’a iyi bir kul, Hz. Muhammede(s.a.v) iyi bir ümmet olmak için gayret gösteririz.’
Program öğrencilerin Mahmut Balcıya kitap imzalatmaları ve toplu fotoğraf çekimi ile sona erdi