İHSAN SÜREYYA SIRMA HOCANIN GÖZÜ İLE MAHMUT BALCI
Gurbette ölüm haberlerini duymak
İhsan Süreyya Sırma
Almanya/Bonn, 12 Ocak 2019
Gurbet dedim ya, aslında gurbetin kendisi bir ölüm değil mi?
Seven ve sevilenlerden uzak, cadde ve sokakları size yabancı, kaldırımlarda birbirlerine selam vermeden yürüyen insanlar, sahibinin elindeki ipe bağlı ve bağımlı onlarca köpek, bin-bir çeşit kimyasalla kokularından arındırılmış ağaçlarda yuva yapamayan zavallı kuşlar, direklere asılmış sarı, kırmızı ve yeşil ışıklara köle olmuş arabalılar ve de arabasızlar, kapitalist vahşetin köleleri olan istihlâk kurbanları kadınlar, erkekler ve bütün bu melanet şeylerden bihaber zavallı ve mübarek çocuklar; hafta boyunca kazandıkları paraları, şeytani desiselerle ceplerinden alınan emekçilerin AVM denen “çağdaş eşkıya”lar tarafından soyulup soğana çevrilmeleri, kısaca kapitalist çağın, “Deccal yortuları” ile insanları makineleştirmek için canhıraş olarak koşturduklarını görünce duruyor; ve sizi ıslatmaya devam eden yağmura rağmen “yahu çağdaş dünya denen meret bu mu?” diye hayıflanıyorsunuz… Allah aşkına böyle yaşam olur mu? Buna “canlı ölüm” desek daha yerinde olmaz mı?
Bir yandan bu düşüncelerle “çağdaş dünya”ya kahredip yürürken, diğer yandan da boynumdan, omuzlarıma kadar inen yağmuru silmeye çalışıyordum ki, cebimdeki “akılsız telefon”un zili çalmaya başladı. Bu yağmurda cadde ortasında telefona da bakılır mı düşüncesiyle telefonu açmadım. Daha doğrusu boynumdaki atkıyı ve paltomun düğmelerini çözüp ceketimin iç cebinde olan telefona varıncaya kadar, telefon sustu. Ben de aynı seremoniyle yine ceketimi, paltomu atkımı kapatıp örtündüm ki telefon yine çaldı; bu sefer de, hem çok ıslandığımdan, hem de üşüdüğümden telefonu açma macerasına girmedim. Kendi kendime, “nasıl olsa ben ceketimin cebindeki telefona varıncaya kadar, telefon susacak” diye mırıldanarak yoluma devam ettim… Gitmeye çalıştığım camiye vardığımda, gerçekten çok ıslanmıştım. Oysaki ben yağmurda, karda yürümeyi çok severim. Kırk yaşındaki zavallı kalpağımsa, öyle