Gündem çok yoğun | ORHAN ASLAN

ORHAN ASLAN

FİKRİ   SAVRULMALAR (Orhan Aslan)

Arkadaşlar, dostlar bir geçmiş muhasebesidir aldı gidiyor bakalım. Ana fikir ise; eski günlerimize ve sosyal hayatımıza duyulan özlem. Tespit doğru olabilir. Ancak, bizde var olduğunu söylediğimiz özümüz, dava bilincimiz, bizde iktidar olmanın kazandırdığı yahut kaybettirdiği bir durum olmaması gerekir.  Şüphesiz bazılarının kişilik kaybetmesine iktidar olmak, iktidar nimetlerini elde etmiş olmak, etken olmuş olabilir. Aslında ondaki kişilik bozukluğu zaten varmış; iktidarın nimetleri onu ortaya çıkarmış, diye düşünüyorum.  İktidar olmak zor ile bir insanı yanlış yola sevk etmez. Kişiliğinde ve karakterinde var olan bozuklukların, kırılmaların ortaya çıkmasına sebep teşkil edebilir. Aynen turnusol  kağıdı gibi. Öyle düşünüyorum. Bizde eksiklik ve noksanlık gelişmiş ise, buna iktidar olmanın getirdiği kazanımlar neden olmuş olabilir. Ancak bana göre asıl eksiklik ve noksanlık bizim kendimizde var olan iman ve amel eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Bu ise; İtikadi bir meseledir. Sosyal hayatın acımasız pençelerine karşı koyamamaktan kaynaklanmaktadır. Bu hayatın cezp edici, çekici, yıpratıcı, saldırılarının karşısındaki çaresizliğimizden kaynaklanmaktadır.   

Arkadaşlar, Şu an bizim mahallede;  Biz iktidar sayesinde, sanki bir çok mevzi kazanmış ve o mevzileri, bir yerel seçim sonrası kaybetmişiz havaları hakim.  Bu ne kadar doğrudur? Sosyal hayatın alanlarında bazı kazanımlarımız olmuştur. İktidar bu imkanları bize sunmuştur. Küçümsenemeyecek mesafeler kat edilmiştir. Bu imkanların değerlendirilmesi lazım.

Ancak İslami endişeyi  fikir edinme, İslami hayat tarzını benimseme, bu fikir üzerinde düşünme, geliştirme, hayata geçirme alanlarında; Çok fazla kazanımlarımız olduğunu söylemek zordur. Dini bazı gereklerimize göre; sosyal hayatı şekillendirme alanlarında da; bizden kaynaklanan, iktidardan kaynaklanan, noksanlarımız vardır.  Hal böyle olunca; Öncelikle, önceden neler kazandığımızı, iktidarın başlangıç noktalarında hangi konumda olduğumuzu, dostlarımız bir sıralasınlar da; öğrensek. Eğer  geçmişte, çok şey kazanmış isek; O, zaman o kazanımları elde ettiğimiz için, sevinmemiz gerekir.  Toplumun genel ve sosyal yapısına baktığımız zaman; Ak Parti iktidarları zamanında  İslami anlamda; fikrimizin gereği, yaşama biçimine etki edecek, çok şey değiştiğini söylemek; kendimizi aldatmak olur. İktisadi gerçekler, Ticari ahlaksızlık, gün gibi ortada durmaktadır. Sosyal hayat ise; bunun en güzel göstergesidir. Evet, belirli alanlarda belirli kazanımlar elde edilmiş olabilir. Normaldir. Fikri alanda yeteri  kadar ilerleme kaydettiğimiz söylenemez. Hal böyle olunca; Fikri alanda; Dün hangi pozisyonda isek; bugünde aynı konumdayız. Etrafımızda oluşan, Bütün yaşayan ve yaşanan olumsuzluklardan şikayetleniyoruz, Doğrudur. İktidar mensubu olduğunu iddia eden kadrolar, olumsuzluklarla karşımıza çıkmaktadır.  O, olumsuzluklar dün de vardı, bugün de var, gelecekte de olacak...  İmtihan dünyası… Dün çok iyi idik de; bugün ondan kötüyüz diyebileceğimiz neler var? merak ediyorum. İslami düşüncemiz ve yaşantımız, bir seçim sonrasında mı; kesintiye uğradı… Böyle düşünmek ne kadar doğrudur? Yahut, bizi böyle düşünmeye sevk eden sebepler nelerdir? Merak ediyorum...

Hayatı ve yaşananları kabullenmek adına; daha güncel önerileri düşünmemiz gerekir.

Yok eğer geçen iktidar süresince; bir mevzi kazanmadı isek, elde edilemeyen mevziinin kaybedilmesi de; söz konusu olamaz. O zaman ne diye, endişeleniyoruz. Zaten bir şey elde etmiş değildik...

 

Bu savrulmaların ana nedeni nedir? Onu anlamak istiyorum. Bu sitem havasının sebebi nedir? Bilmiyorum? Biz, bir siyasi parti hareketi değiliz ki…  Bazı arkadaşların kazanımları yahut kaybettikleri konumlar, beklentiler, bu tükenmişliğin nedeni olmasın, dilerim…  Eğer, Yerel seçim sonuçları istediğimiz gibi çıksa idi, kazanımlar elde edilmiş olsa idi; yüklendiğimiz dava, daha iyi bir konumda mı olacaktı? Bu savrulmuşluğun getirdiği fikir tartışmaları, kazanımlara rağmen devam mı edecekti? Bu konuda ben endişeliyim. Bu tartışmalar o zaman yaşanmayacaktı, diye düşünüyorum. Çünkü, önceden yaşanan, Her seçim öncesi ve sonrası yaşanmışlıkları biliyoruz. Kazanılmış bir seçim sonrasında;  yine geleceğimize yönelik endişeli çıkışlarımız devam edecek ve gelecek üzerine fikirlerimizi açıklayacak mıydık? Merak ediyorum.

YAZILAN VE ÇİZİLENLER DE; BENİ TATMİN ETMİYOR.

İNSANIMIZIN BU KARAMSARLIĞINI DA; ANLAMIŞ DEĞİLİM.

28 Şubat dönemi kadar, karamsar hava üzerimize pompalanmak istenmektedir. Tükenmişlik, ümitsizlik, perişanlık, bitmişlik sendromu… Bunu fark etmemiz lazım. yoksa; kaybeden taraf işte o zaman biz oluruz.

Bir yerel seçim kaybının bu kadar savrulmaya neden olmasını da; anlamış değilim Biz, siyasal iktidarlara bağlı olarak; davamızı belirlemedik. Siyasal iktidarların varlığı ile de; belirlenmemesi gerekir, diye düşünüyorum.   Öyle düşünmemiz gerekmez midir? Yanlış mı düşünüyorum?

Evet, iktidar sarhoşluğu bazı insanımızı çarptı, Yaralar aldık, kazalar yaşadık. İyi de, zaten o insanımız İslam’ı kendine rehber edinse idi; bu kazaları yaşamayacaktı. O insana ne kadar bizim insanımız diyebiliriz? İktidarın, yahut Ak Parti kadrolarının insanı denebilir… Sonuç;  O, tür insanlar,rehberi yanlış seçti ve yanlış,işler yaptı.

2002 deki seçmen profilimiz ne ise; şimdi de, aynı. Bu islami hayat tarzını kabul etmiş insanlarımız açısından da; aynı durumdur. İktidar seçmen profilinde, Sayısal çoğunluğumuz hiç bir zaman; söz konusu olmadı. Biz ancak, bu başarıda motor görevini üzerimize almak için; çaba gösterdik. Becerdik ya da beceremedik... Sonuçta; parlamenter sistem kendi yolunda, rotasında devam etti. Bizim O, trenin yollarını tamir etmemiz, yenilememiz, trenin rotasını değiştirmedi. Biz, öyle sandık ve kendimizi kandırdık. Şimdi ise; neden bu trenin rotası değişmiyor diye; kızıyoruz. Zaten O, tren hep yolunda devam etti. Biz rotasını değiştiremedik. Eskinde n de, öyleydi, şimdi de; öyle... Bu anlamda, burada bir yanlış analizimiz ve yanlış değerlendirmemiz söz konusudur. Bu değerlendirmeleri doğru yapmamız gerekir.

 

Bütün bu olanlara karşılık hayat devam ediyor. Bizim, var olanın kıymetini ve değerini bilmemiz gerekir. Elimizde bir İslami yaşantı hali vardı da; onu mu kaybettik.

O halde, İSLAMİ ALANDAKİ endişelerimizi  ortaya koyacağız, daha sağlam adımlarla nasıl yol alacağımızı sorgulayacağız. Yaşama alanları oluşturulmasının çaba ve gayreti içerisinde olacağız. Bu mücadeleye evimizden, başlayarak, dalga, dalga toplumun her katmanına ulaştırmaya çalışacağız. Amma, tavizsiz… Örnek tutum ve davranışlarımızla önder olma çabası içerisinde olacağız.  Bu yolu tercih etmiş kurum ve kuruluşlara destek vereceğiz. Onlarla birlikte hareket edeceğiz. Hep daha ileriye hep daha ileriye… Toplumda ve sosyal hayatta yeni mevziler elde etmek zorundayız. Bu bizim üzerimize bir vebaldir. Bunu sadece siyaset mekanizmasından beklemek, bizim sorumluluğumuz azaltmaz… Sorumluluktan kurtarmaz…

Bu arada iktidarı doğru yönlendirme çabalarımız devam edecek, Beklentilerimizi ona göre belirleyeceğiz. Her şeyi iktidarın omzuna yüklemenin doğru olmadığı fikrine sahip olmamız gerekir. Ülke bütünüyle farklı, farklı insanlardan oluşmaktadır. Bu gerçeği göz önünde bulundurarak, hedefler belirlemeliyiz. Bu hedeflerden önceliklisi ise; bize sosyal hayatın değişik alanlarında yaşama imkanı veren, iktidara destek olmak, olacaktır. Bize yol gösterene, yol açana sırtımızı dönemeyiz…

Önceden de söylediğim gibi; hep iktidar üzerinden yapılan eleştiriler , eksik ve noksanlıkları belirlemeler, yön verme çabaları ve övgüler doğru değildir. O zaman biz kendi hareketimizi; iktidara göre yönlendirmiş oluruz. İktidara göre düşünmüş oluruz.  İktidar ile şekillendirme çabası içerinde olmuş oluruz. Bu durum ise; ne kadar doğrudur? Yarın iktidar nimeti elimizde olmayabilir…

 

Evet, Bütün çaba ve gayretimiz; İslami alandaki hassasiyetimizin tüm hayatımızı çepeçevre kuşatması en büyük dileğimizdir… Selam ve dua ile…

ÜNİVERSİTE   KAPILARINDAN    GERİ     ÇEVRİLİŞİMİZ

 Sivas İHL Okulundan,  mezun olan Öğrenci kardeşlerimizin; 1988-97 yılları arası çok başarılı olduklarını, belirtmiştim. Onların başarısını yükselten nedenlerin başında; kendi gayretleri gelmektedir. Yine de; eski mezunlara göre, bazı avantajlarının olduğundan söz ettim. O, avantajlarının neler olduğunu da; açıklamaya çalıştım.

Bizim zamanımız ile, 28 Şubat sonrası mezun olan öğrencilerimizin yaşadıkları, sıkıntıları; en azından yaşamadılar.

Bu yıllarda sadece benim derslerine girdiğim öğrenci kardeşlerimden mezun olanlarından; yaklaşık 200 kişi, Üniversitelere kayıt yaptırma şansını elde etmiştir

 İşte benim hayatımdan yaşadığım; O, sıkıntılı günlerden bir örneği anlatayım.

Yetmişli yılların başında, lise tahsilini birmiş bir delikanlı idim. Herkes gibi, benim de; geleceğe ait hayallerim vardı. Okumak, meslek sahibi olmak, geleceğe ümitle bakmak... Hayal etmesi güzeldi. Ancak, O günün şartlarında, Ülke gerçeklerinin bazılarından haberimiz olsa da; bazılarını  da; ilerleyen zamanlarda, yaşayarak öğrendik.

O, yıllarda yeni uygulamaya başlanan, ÖSYM MERKEZİ sınav sistemi ile; geleceğe ait, düşüncelerimizi gerçekleştirmek adına, hayatımıza başlangıç yapmıştık. Hiç unutmuyorum, ilk yıllarda denemesi yapılan bu sınav; iptal edilerek, tekrarı yapılmıştı.

O, yıl, Benim ÖSYM sınavına girme şansım; Kendi şehrimde olmuştu. Şehrimizde girmiş olduğumuz sınav neticesinde; sonuç belgelerimiz elimize ulaştı. Bizi, Bir heyecan sarmıştı. Puanımız iyi ve yüksekti. Şimdilerde olduğu gibi; hazırlık kursu, falan yoktu. Arkadaş gurupları ile, oluşturduğumuz; ders halkalarında, sınava hazırlanıyor idik. Gerçi, liseli yıllardan itibaren okuma alışkanlığı olan birisi idim. Dönemin isim yapmış yazarlarının kitapları ile; O yıllarda tanıştım. Necip Fazıl, Sezai KARAKOÇ, Kadir Mısıroğlu, Yahya KEMAL, MEHMET Akif Ersoy, Arif Nihat Asya, Nurettin Topçu, hatta ilk gazetecilik deneyiminde; Yeni İSTANBUL gazetesi ile yayın hayatına başlayan; MEHMET ŞEVKET EYGİ, ilgimizi çeken yazarlardı. Tarihi romanlar, bu işin başka bir çeşnisi idi. Okumak alışkanlığı; O, yıllardan kalmıştı.

Yılmaz Öztuna'  nın tarih mecmualarının, abonesi idim. 1000 Temel eser ve sonrasında çıkan 1001 Temel eserin, takipçisi oldum.

Üniversitelerin bazı bölümleri, merkezi yerleştirme ile alırken; bazı bölümleri, ön kayıt sistemi ile alıyordu. Hangi Üniversitelerin; kaç puanla, hangi zaman dilimi içerisinde, ön kayıt yaptığını öğrenmek için; TRT 1 Radyo yayınlarının saat 11 de yayınlanan haberlerini beklemek durumundaydınız. Yahut, Üniversite olan illerde, okuyan arkadaşlarınızın sizi bilgilendirmesi ile; haberiniz oluyordu. O günün şartlarında; bir ilden, bir ile telefon etmek için; en az 4 saat beklendiğini düşünürseniz; iletişimin ne kadar zor olduğunu anlarsınızBazı Üniversiteler, olaya bölgesel olarak baktıkları için; ön kayıt sürelerini, çok kısa tutuyorlardı. Böylece, sadece O, bölgenin insanlarının, kayıt yaptırma şansları, oluyordu.

Ön kayıt sürecinde, böylece bir, kaç tane ili dolanmak mecburiyetinde kalmıştık. Bazen, tarihler çakıştığı için; gideceğiniz ili tercih etme hakkını siz kullanıyor, idiniz. Ankara, İstanbul, İzmir ziyaret ettiğimiz illerdi.

Kayıt yaptırmak istediğim okul; Gazetecilik ve Halkla ilişkiler okuluydu. Gazetecilik merakım, yazarlık konusundaki, kararlılığım; O, yıllardan itibaren bende, vardı.

İzmir seyahatimi hiç unutamam. Yanımda Burhan ismindeki arkadaşımla, İzmir ’e ön kayıt için, gittik. GAZETECİLİK ve HALKLA ilişkiler bölümüne ön kayıt yaptırmak için, sıraya girdik. Sıra bize geldiği zaman, ilgili memur arkadaş; evrakımızı kontrol ederken; birden evrakım elinden düştü. Bize ‘’Siz buraya kayıt yaptıramazsınız!’’ Dedi. Neden diye sorduğumuzda; İmam Hatip Okulu mezunu olduğumuzu belirtti.

 Biz ise; ‘’Haberlerde belirtilen şartlarda, meslek okulu mezunlarının kayıt olamayacağına dair, bir ayrıntı görmedik, dediğimiz zaman;’’

 Cevap olarak; ‘’Olsun, diğer meslek okullarını alıyoruz, sizi almıyoruz.’’ Dediler… Sustuk, yutkunduk… Arkadaşla birlikte fuar alanının içerisindeki sessizliğe ilave olarak, gözyaşlarımızı gömdük…

Bu hüsran sonrası, fark derslerini vererek, lise diploması alıp, mücadeleye devam etmeye karar verdik. O, zaman öyleydi. Ben çalışıyordum, çalışmaya devam ettim. Bir aylık ön kayıt sürecinde, böyle bir karar almıştım. Yorulmuştum. Ön kayıt süreci, yormuştu. Bazı arkadaşlarımız; Hacettepe Üniversitesinin, o yıllarda açılmış olan; iki yıllık yüksek Okullarına mecburen kayıt yaptırdılar. Nasip bu ya; O iki yıllık okullar ilerleyen senelerde, beş yıllık fakülte haline dönüştürüldü.

İlerleyen haftalarda ben, bir iş yerinde çalışmaya, devam ediyordum. Bir gece vakti, O saatlerde, yayınlanan Üniversite kayıt ilanlarını dinlerken; ERZURUM Atatürk Üniversitesinin ön kayıtla öğrenci alıyor, ilanını duydum. Üstelik süre de, az verilmişti. O, Yıllarda, RAHMETLİK REKTÖR KEMAL BIYIKOĞLU ve ekibi İmam HATİP Lisesi mezunlarının Üniversitelerine kayıt yaptırmalarında, bir sakınca olmadığına dair; Senato Kararı almışlardı. Allah onlardan razı olsun.

Hemen acele bir şekilde karar vererek, Babamın iş yerinden bana izin almasını belirttim. Gece saat yarım civarı Trenle Erzurum’ a hareket ettim. Bir gün izin alabildiğim için; hemen puanımın; o anda kesin kayıt yaptıracak durumda olduğum fakülteme kayıt yaptırdım ve o gün geri döndüm. O yıllardaki uygulamalar göre; kayıt yaptırmaktan vazgeçen arkadaşların yerlerine başka fakültelere de; kayıt yaptırılabileceği gerçeğini öğrenmiştim. Ancak, çalışır durumda olduğum için; zamanım olmadığından geri döndüm.

Böylece, Üniversitenin kapısından içeri girmiş, olduk…

Seneler geçse de; acılar hep aynı, kaldı. İçimiz buruk, sevincimiz kasvetli, duygularımız kırık… Sadece merak ettiğimiz şudur; Neden zenci muamelesi görüyoruz? Onu anlamadık. Nesilden, nesile;  aynı muamele devam etti. 28 ŞUBAT sürecinde; bu sefer aynı haşin dalgalar; çocuklarımızın önünü kesti. Önlerine bizim yaşadığımız engeller konmuştu. Türkiye dereceleri yapmalarına rağmen; istedikleri okulların kapılarına bile; yanaştırmadılar. Ben yıllar sonra; aynı acıyı, bizzat çocuklarımın yaşaması ile; tekrar tattım. Acım, derine düştü... Bir tarafta benim yaşadıklarım... Bir tarafta çocuklarımın yaşadıkları...  ve  çaresizlik...

Bütün bunları demokrasi adına yaptılar. Bugün ise; hangi amaçla, yaptıkları; ortaya çıkmaktadır. İHL Okullarının önünü kesmek adına; bilerek veya bilmeyerek, katkı sunan herkese; hakkımız helal değildir. Hatta, Onlardan hesabını sormayanlara da; helal değildir...

Biz parya değiliz...  Bu Vatanın gerçek sahipleri bizleriz… Asıl yabancı, işgalci onlardır. Tarihte kara bir leke olarak anılacak olanlar da; onlardır. 28 Şubat olayı, her senesinde anıldıkça; bu tür engellemeleri yapan herkes; hayırla anılmayacaktır… Acı çekenlerin yaraları kabuk bağlasa da; tarihin derinliklerindeki gerçekler, her zaman onları darbeci, engelci, baskıcı insanlar olarak anacaktır…

Biz ise; Üstad Necip Fazıl' ın dediği gibi; yaramızın kabuk bağlamasına, asla müsaade etmeyeceğiz...

İşte, bu gerçekleri bilen ve hayatında yaşayan birisi olarak; Doksanlı yıllarda; İHL Okullarından mezun olan, öğrencilerimizin Üniversiteleri kazanması için; elimden gelen gayreti, göstermeye kararlıydım. Öyle de; yaptım. Gücümüz yettiği kadar, bu uğurda çaba sarf ettim. Kazanan her öğrenci kardeşim, beni sevince boğuyordu. Onlara yardımcı olabilmek için; tüm gücümle, gayret gösteriyordum.

Taaa  ki; 1998 yılına kadar... İşte O yıl; tekrar engelli yollara geri dönmüştük. Elimiz kolumuz bağlandı. Sadece; göz yaşı, sığındığımız mevzi idi. Dayandığımız güç; ALLAH inancımızdı. Silahımız sabır ve dua idi...

  Ülkemiz, hiç de; böyle şeylerin yaşanmasını hak etmiyor…  Yaşatanlar, utansın...

 

Sivas: 6   K   NIN      DİĞER      SINIFLARIN       ŞANSLARI

   İHL Öğretmeni olduğum ilk yılda, 6 K   dan sonra; tanıştığım diğer sınıf 11-C idi. O günün yasası gereği; Lise sınıflarından ders almam gerekiyordu. Bu sınıfın dersi bana verilmişti. İlk sene fazla ders almamıştım. Haftalık ders saatim, 24 saati geçmiyordu.

  Öğretmenlik hayatım boyunca; otuz saat derse girdiğim, nadir bir konudur. Yararlı olacağıma inanmıyordum

  6-K, 11-C Gibi sınıflar; O, günün şartlarında, kendilerinden sonra gelecek olan 28 Şubat, kararı sonrası mezun olan sınıflara göre; şanslı idiler. Katsayı zulmü; Okulumuzdan mezun olan öğrencilerimizin, önünde; büyük bir engel idi.

 Onlar da; kendilerinden sonra gelen, kardeşlerinin, akrabalarının, arkadaşlarının; hangi sıkıntıları yaşadıklarını, çok iyi bilmektedirler.

 Aynı sıkıntıları kendilerinin yaşamadığı için; şanslı sayılabilirler…

   Gerçi, bayan olan kardeşlerimiz, tahsil hayatlarının sonlarına doğru; Baş örtüsü zulmü ile; mutlaka tanışmışlardır…

  Bunu en iyi bilenlerden, Birisi ben idim. Ben öğrencilik yıllarımda; İHO, mezunu olduğum için; Üniversitelere alınmayan, bir konumda idim. O, yıllarda fazladan Lise diploması, almam gerekiyordu. Ancak, o, zaman Üniversiteye gidebiliyordum.

Benim çocuğum, tam Üniversite sınavlarına gireceği zaman; 28 Şubat kararları yürürlüğe girdi. Böylece, Üniversite yolları kapanmış oldu.

 Siz, eğer İHL mezunu iseniz, ÖSYM sınavı sonrası, Türkiye birincisi dahi olsanız; Mühendislik, hukuk, tıp, gibi okullara giremiyordunuz. Hatırladığım kadarı ile; Burada Rahmetle andığım, can kardeşim; Asım Şahin Beyin kızı; Elif, Hem puanı çok yüksek olduğu için, hem Okul birincisi olduğu için; Elektronik mühendisliğine, kayıt yaptırmıştı.

 Böyle örnek, Türkiye’ de çok azdı.

 Böylece, İHL mezunları, ancak; katsayı meselesi yüzünden iki yıllık okullara gitmek, zorunda idiler.

 O nedenle; iki çocuğu, O, yıllarda İHL mezunu olan, bir babayım. O konuları, çok iyi biliyorum. Bir okuldan; bir haftada, 20 şubenin boşaldığına şahit oldum. Allah O, günleri, yaşatmasın…

 Kızım, O, yıl Üniversite sınavları sonrası; Sivas Cumhuriyet İlahiyat fakültesine kayıt yaptırdı. Belirlenen kontenjana göre; Tüm Ülke genelindeki, İlahiyat fakültelerine alınan öğrenci sayısı; 600 civarında, idi. Sivas İlahiyat, 20 kişi almıştı. Bu öğrencilerin çoğunluğu; bayan idi. Şimdi ise; sadece Sivas İlahiyat, bildiğim kadar ile; 300 kişi alıyor.

O günlerde; bir öğretim görevlisine, üç öğrenci düşer, hale gelmişti.

 Kazanmak yetmiyordu. Bayan öğrencilerimiz için; Baş Örtüsü bahane edilerek; zulüm, üstüne zulüm yapılıyordu. Gereksiz bahanelerle, öğrenciler, okullardan atılıyordu.

 İHL Mezunlarına polis olma yolunu da; tıkadılar…

 Yaşanan sıkıntıyı, varın siz düşünün…

  İki yıllık okullara devam eden öğrencilerimiz; Doğal olarak, iki yıllık okulların başarılı öğrencileri oldular. Oradan dikey geçiş yaparak; dört yıllık okulları, bitirdiler. Allah'a şükür…

 Azmin elinden ne kurtulur…

 Biz, öğrencilerimizi, Açık öğretime yönlendirmiştik. Gün geldi. Birkaç sene; açık öğretimin baraj puanları yükseldi. Çünkü, İHL mezunu gençler; Açık Öğretime yüklenince; puanlar yükseldi.

 Bazı öğrencilerimiz ise; yurt dışlarına çıkarak; öğretimini tamamlamak zorunda kaldılar.

  O, yıllarda beni en çok üzen konu; Kendisi İHL mezunu olduğu halde, hatta İHL personeli olduğu halde; Geçim konusu ve gelecek endişesi taşıyarak; İnsanların çocuklarını, İHL den almalarıdır. Üstelik Çok ciddi manada; İslam’ı savunan nice insan; bu yolu tercih etmiştir. Bu durum beni derinden yaralamıştı.

 O, yıllarda ben İHL de; öğretmen olmaya devam ediyordum. Köylerden getirilen öğrencilerle; Ocak tüttürülmeye çalışılıyordu. Bir sınıf; dört sene demekti.

 Günlerce üzüldüğümüz, ağladığımız olmuştu…

  Başarı hikayeleri ile, dolu olan,  boş sınıflardan;  sanki, uğultu sesleri geliyordu. O başarı hikayelerini yaşayan, yönlendiren, bir fail olarak görev yapan, bir insan olarak; derinden üzülüyordum. Kahroluyordum…

 Öyle sınıfların kapısı aralandığı zaman; O başarı hikayesini yazan, gençlerin, koşarak yanımıza geleceğini, hayal ediyordum. Çok korkunç, bir durum idi.

Kimi zaman, boğazınız düğümleniyordu. Kimi zaman sağlığınız bozuluyor

 Hayaller, aklınızı yoruyordu. Hafızanız, hayalleri süslüyordu…

  Ümit her zaman vardı. Her zaman olacak… Biz, Allah’a inanıyor ve ona güveniyorduk…

 28 Şubat süreci sonrası, okulda kalan üç, beş sınıfın kara tahtalarına, şu cümleyi yazıyordum.

  ‘’Gençler üzülmeyin, hiçbir İHL mezunu iş konusunda, boşta kalmayacak… Bir gün aranılan insanlar, olacaksınız…’’ Ondan sonra; çocukları konuşturarak, gelecekteki hayallerini dinliyordum. Bugün öyle de; oldu. Kimse boşta, kalmadı. Aç kalmadı, meslek sahibi oldu. Birilerinin, kulakları çınlasın…

  O günlerden bana kalan başka bir hatıra ise; MEB DERS KİTABI KONUSUNDA; Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Öğretim görevlilerini, ders kitaplarını hazırlamak için; görevlendirmişti. O, nedenle, Okulumuza geldikleri zaman, beni ders anlatırken fotoğraflamışlardı. O, fotoğraflar ders kitaplarına basıldı. O, kitaplar senelerce okutuldu. O, resimler baktığım zaman; hep içim, burkulurdu.

 Ben, O resimleri çeken arkadaştan rica etmiştim. Sınıftaki öğrencileri, fazla çekmeyin, diye. Sınıfta O, anlarda ancak; 10 civarında öğrenci vardı…

O, resimlere baktığım zaman, hep içim burkulur… İçime, Tarif edemeyeceğim, acılar dolar…

Hayat boyu unutamayacağım bu anları, hatıralarımdan silmek de; kolay olmuyor…

 Asıl bizi üzen taraf ise; Bu okulların hangi iradenin etkisi ile, önünün kesildiğidir. Bugün ortaya çıkan gerçekler ve O zamanın siyasi iradesinin beyanları; Hangi gücün ve güçlerin bu okulların önünü keserek; kendi okullarının önünü, açma girişiminde bulunduğunu açıkça göstermektedir.

 İHL ler kapandıktan sonra; Malum yapının okulları, aranılan okullar oldu. İnsanımızdan bazıları; koşarak, gittiler…

 Şimdi, çeşitli alanlarda, öne çıkan ve ahkam kesen bir, çok insanın; çocuklarını onların okullarına severek gönderdiğini biliyorum. Onların okullarına göndermeleri, umurumda değildi. Onların okullarını kutsamak adına; İHL okullarını ve personellerini, öğrencilerini aşağıladıklarına, hakaret ettiklerine, küçümsediklerine, şahit olan birisiyim. Asıl beni kahreden, durum bu idi. Ne olmuştu bu insanlara? Neden İHL' yi karalama kampanyasında dahil oluyorlardı? Anlamıyordum. Hatta, bazıları bizzat kendileri İHL mezunu olan insanlardı.

 Şimdilerde, O adamların yüzüne baktığım zaman; hiç, bir şey olmamış gibi; İHL’ nin erdemlerinden bahsetmeleri, İslam’ı alanda;  çaba sarf ediyor gibi, gözükmeleri; ne kadar gülünç bir durumdur. Sadece hayret ediyorum…

 Hesap günü çok çetindir… Bu gerçeği yeteri kadar anlarlar ise; kendilerini sorgulamayı, öğrenirler…

 İHL Bu Ülkenin teminatıdır. Mührüdür… BU MİLLETİN  ÖZÜDÜR, RUHUDUR…

 Bazı dostlarımız, bizim yazdıklarımızdan sonra; İHL savunuculuğu yaptığımızı iddia ediyorlar. İHL’ nin bu kadar öne çıkarılmasından rahatsız oluyorlar. Onlara kızmıyorum. Bu bir Ruhtur, bir  havadır, sosyal ortamdır. Yaşamayan bilmez…

Hoş yaşayanların bazıları bile; bilmediğine göre; bu sıralardan geçmeyen dostlarımızın, bu konudaki eleştirileri, beni üzmüyor…Tamam dır inşallah

GÜNDEM    ÇOK    YOĞUN

 İDLİB, AFRİN, GÜNEY DOĞU Sınırı, Kandil, harekat bekliyor... Türkiye, Mazluma umut...

 Sınıra yığınak, devam ediyor...

 Afrika, bir güneş bekliyor…

 BM kürsüsünden, Dünyaya  yükselen ses...

 ABD ye,  Kırmızı kart.

 Suriye, uzakta... El, kol uzanmıyor... Kuşatma altında açlıktan ölen çocuklar…

 Çaresizlik, insanlık adına kokuşmuşluk, ne ararsanız var... Sadece duyulan ses; çığlık… Kulakları sağır eden, bomba patlamaları...

 Almanya, batış, çöküş hikayesi... Reste, rest...

 israil bildiğiniz gibi, Filistin’e saldırıyor...

 Irak Başbakanı, hiç sormayın? Adam ne yapsın, efelenmeyi bile, bilmiyor.  Sanki, kendisine verilen görevi yerine getiriyor…

 BARZANİ,  O da, kim? Maaş verememe, arkasından ne gelir, ALLAH BİLİR…   

 Avrupa, mülteci konusunda; bildiğiniz gibi... Etinden, derisinden, emeğinden yararlanmanın derdinde...

 İnsanlar Açmış, yardıma muhtaçmış, soğuk varmış, barınacak yeri yokmuş, kimin umurunda...

 Heee, Sanki, onlar insan mı? Ölürlerse, ölsünler... Mantık budur...

 Önemli olan yılbaşı kutlamaları, piyango kuyrukları… Satın alınan biletler… Yok olan hayaller, çırılçıplak, gerçekler…

 İndirimli alış, veriş günleri... Kara cumalar...

 OHAL, yasal mı? değil mi? soruya bakın, soruya... Adamlar yüzlerce sivili öldürmüş, VATANA ihanet etmiş, kime dert...İdam unutuldu…

 Anlamsız ifadelerle, karşı çıkışlar…

 İtler yakıştırması, başarıları görmemezlikten gelmeler,  ucuz etler…

 Sahi resepsiyonlarda, neden içki yok?

 Yemek duası, o da, nedir?

 İçkili araç kullanmakta sınır varmış, promil ölçüsünü aşmamak gerekmiş... Hımm, O da neyin, nesi...

 Ağır tonajlı kamyonlar, şehir içinde ralli yapabilir, ancak

 60 kilometre sürati geçemezmiş!

 Milli takıma, falan oyuncu seçilsin mi? seçilmesin mi? seçilen oyuncular, nasıl seçildi? Gürültüye bakın, gürültüye...

 Ara transfer de; falan uçtu, filan kaçtı... Dinle  Hikayeleri...

 Adam Olimpiyat şampiyonu oldu, bu kadar ses gelmedi...

 Önemli olan şampiyon olmak, değilmiş... Onu da; anladık...

 Nerede kalmıştık, lafları… Milli Takımın enkaz halinden; kurtarıcıya dönüştürülmüş, imparatorluklar… Bir de; federasyondan istenen paralar…

 Bu arada, bomba patlamış, cinayet işlenmiş, Kadına şiddet devam ediyormuş... Sanki arkası yarın, gibi...

Tarihi filmlerimizde; kahramanlarımıza, zorla aşk sahneleri, yüklemeler...

15 Temmuz bir milat oldu. Devletin yanında duranlar; ayırt edilecek... İyi de; birleri neden rahatsız oluyor! anlamadım...

 Birileri DEVLETİ hedef almış, Vatan  ihanet etmede, zirve yapmış, Onlar önemli değil! Adamlara ne olacakmış, maaşlarını alacak mıymış, perişan oluyorlarmış, Onlar daha önemliymiş! Aileleri, yıpranıyormuş... Sanki şehit olanların; aileleri yoktur. Utanmasalar, 15 Temmuzda Bu şehit olan insanların, sokaklarda ne işi vardı? Diye soracaklar...

 Amma, DEVLET ÖYLE DEMEDİ… Onun için, şaşkınlar…

 Malı götürenlere, neden? Diye sorulunca; ayağa kalkmalar...

 Senin, eskiden Fetö, ile aran iyiydi, denilince; homurdanmalar...

 Vay be! Gündeme bak, iyi ki; başımız dönmüyor... Sahi, bir de; malum yapının siyasi partilerden temizlenme meselesi vardı? Yoksa, Unutuldu mu? TUTUKLAMALAR, Sorgulamalar... Görevden almalar...

 Öyle ya, bu kadar gündemde; Ona sıra gelir miymiş, canım... Hadi oradan, hadi...  Acaba, yeni atanan kadrolardan yeteri kadar temizlen diler mi? Bilmem...

 BYLOK, kullanıcılarına yönelik suçlamada ümit ışığı… Başkası tarafından yükleme yapılan ve o, programı hiç kullanmadığı anlaşılan insanların davası; tekrar gündeme gelecek…

 Adamlara bak ya hu’ insanlara haberi olmadan, suç unsuru programlar yüklemişler… Mutlaka, fetva almıştır! Öyle ya, her şeyi sordukları, bir makam var idi…

 Göreve iade edilenlerin, müthiş sevinci... İade edilmekten çok; O, adamlarla birlikte anılmak; insana etki ediyor...

 Adamlar banka gibi çalışmış, her taraftan para fışkırıyor... Amma, himmetmiş, beee...

Devlet, madem öyle bu Ülkede bu kadar himmet verecek zengin var da; neden vergi toplayamıyor? Vergi toplamada bir sorun var ise; hallediniz… Himmete koşarak milyonları verenler; ekmeğini yediği, suyunu içtiği, parasını kazandığı, servetine, servet eklediği, Bu Vatana, neden yeteri kadar vergi vermezler? Hırsızlık suç değil mi? Bu adamlar kara vicdanlara mı, sahip?

Kara vicdanlı, kara vicdanlı, kara vicdanlı yârim… Radyodan öyle bir ses geliyor…

Kar da yağıyor, tüm mikroplara iyi gelir…

Hava soğudu, muhabbet çok sıcak,  gündem çok yoğun…

 Bekleyelim, görelim... Alışkınız beklemeye... Hani, O, kuyrukları unutmadık, sabahlardan, akşamlara kadar beklediğimiz, kuyrukları... Su kuyruğu, İlaç kuyruğu... Efendim duyamadım! Haa, oradan  bir ses hatırlatıyor; en önemlisi, maaş kuyruğu...

 SİMİTÇİ, ver taze simit, çaycı gönder oradan bir çay... Muhabbetimiz bozulmasın...

 
  •